Kaçan, kaçarken ülkesinin en kritik noktalarının koordinatlarını İsrail’e veren Esed’in arkasında bıraktığı tablo, günden güne daha da netleşiyor.

Ölümler, işkenceler, kayıplar, dış göçler, iç göçler, yakılan- yıkılan şehirler…

Hangisi daha kötü? 

Bir ülkenin başına gelebilecek iki büyük bela; Sednaya Hapishanesi ve captagon imalathaneleri. Rejimin inşa ettiği, sistematik biçimde çalıştırdığı(!), sır olarak sakladığı, korku yayan, zehir saçan iki kirli yapı. Sadece bu ikisi bile Suriye’de rejimin nasıl işlediğini anlatmaya yeter. Hangisinin daha kötü olduğuna dair bir cümle dahi kuramayız. İkisi de birbirinden berbat. Birinin, diğerine tercih edilmesi mümkün değil.

Sednaya’yı baba Esed, muhalifler, hatta potansiyel muhalifler için Başkent Şam’ın yakınına inşa ettirmiş. 1987'de hizmete(!) açılmış, 1.4 kilometrekare büyüklüğünde. ‘İnsan mezbahası’ olarak biliniyor.

Rejime bağlılığından şüphelenilen, muhaberatın jurnallediği kim varsa oraya tıkılmış. Üst katları, 'ölüm kampı'. Alt katlarına infaz odaları kurulmuş. Yıllar yılı, rejimin insan öğütme makinası olarak işlev görmüş. İçerden görüntü sızdırılmasa da halk, orada neler yaşandığını biliyor. O binadan yayılan korku, bütün ülkeyi sarmış. Rejim, o korkuyla ayakta kalmış.   

Ve captagon imalathaneleri… Ortağı iki ülkenin gücüne yaslanarak halkına savaş açan Esed ailesi, silaha ayırdığı paranın, siyasi düzeni ve ekonomiyi çökertmesine hiç aldırış etmemiş. Durum kötüleştikçe baskıyı, zulmü ve şiddeti daha da artırmış.  

Ülke daha da zayıf düşünce Esed’in ortakları ve akrabaları, devasa bir uyuşturucu sanayisi kurmuşlar. Suriye hızla ‘narkodevlet’e dönüşmüş ve uyuşturucu ihrac eder hâle gelmiş. Sağlanan kazanç, rejimin başlıca gelir kaynaklarından biri olmuş. İlgili rakamlar inanılmaz boyutta. Her konuda dibe vurmuş Suriye, bu alanda neredeyse ‘küresel lider’.

 

İki temel istek

Tablo ne kadar kötü olursa olsun, Suriye’den güzel haberler geliyor. Suriyelilerin gündelik hayatlarına dair ihtiyaçları belli. Onların dışında, iki temel istekleri var ve bunlardan vazgeçmeye hiç niyetleri yok: TERÖR ve BASKI.  

En çok ikisinden çekmişler. Terör; canlarını yakmış, kaynaklarını talan etmiş, ülkelerini parçalamış. Baskının ne demek olduğunu da bedelini ödeyerek öğrenmişler.

Suriye halkı, kötü günlerin geride kaldığına yürekten inanıyor. Her şeye baştan başlamanın, hayatı yeniden kurmanın umudu ve enerjisine sahip çıkıyorlar. 

Her türlü etnik gruptan, dinden ve mezhepten, geniş halk kitlelerinin açık ara güvendiği tek ülke, Türkiye. Güven ilişkisinin çok geniş bir tabanı var.

Ortak hedefler

Türkiye’nin, Suriye’ye yaklaşımı çok net. Türkiye, Suriyelilerin acısına ve iradesine saygı duyuyor. Suçlamıyor, sorgulamıyor, tepeden bakmıyor, küçümsemiyor, istismar etmeye çalışmıyor. Tecrübesiyle yanlarında olmak istiyor.

Türkiye’nin Suriye’ye yaklaşımı çok da yalın. Türkiye, kendisi için istediğini Suriye için de istiyor. Türkiye iç barışını kuvvetlendirmeye çalışırken Suriye’nin iç barışını kurmasını destekliyor. Türkiye, terörden kurtulmayı hedeflerken Suriye’nin de terörden kurtulmasını, birliğini kurmasını ve güven içinde yaşamasını istiyor.

Makrohedeflerdeki bu ortaklık, iki ülkeyi daha da yakınlaştırıyor ve umudu yükseltiyor.