Hep böyle yaptı TÜSİAD. Yine öyle yapıyor. Tam istediği yere bastığı sırada başını öteki tarafa çevirmiş oluyor. Güya görmeden basıyor (!). Kimsenin itiraz edemeyeceği sözler söylüyor. Sözlerini ince ince ayarlıyor, güzel güzel paketliyor.

Kendisini, halkla hiç temas kurmayan, iktidarla diyalog çabasını önemsemeyen, hiçbir işini izah etme, kimseyi ikna etme zorunluluğu duymayan bir konuma yerleştiriyor. Sorumluluk üstlenmeden siyasete dalıyor.

Anlı şanlı bir yazarın önceki günkü yazısında, aynen şu cümleyi okudum: “Bir an için TÜSİAD’ı yok sayın, bütçe ve ihracat ne hâllere düşer! İşsizlik uzaya fırlar!”

Sanırsın TÜSİAD üyeleri, ülkenin hiçbir kaynağını kullanmadan, hiçbir ayrıcalıktan yararlanmadan, işçi dahi çalıştırmadan, kendilerini feda ederek uğraşıyorlar, didiniyorlar ve bize bu üretimi, bu istihdamı ve bu ihracatı armağan ediyorlar!

İşte öyle bir yerdeler. Onlar hep alacaklı. Memleket onlara karşı hep borçlu.

TÜSİAD’IN SORUNLARI

 

- TÜSİAD’ın kötü sicil sorunu var. Son birkaç günün gazetelerinde, tarihinin utanılacak sayfalarının dökümleri yayınlandı. Askerî darbelere sessiz kaldı. Sessiz kalmak bir yana önce çağırdı, sonra alkışladı. İstemediği hükûmeti düşürdü. İstediklerine hükûmet kurdurdu. Hükûmetlere bakan atadı. Hükûmet politikalarına yön verdi.

- TÜSİAD’ın dil sorunu var. Durduğu yer ile dili örtüşmüyor. Kimsenin itiraz edemeyeceği kavramları kullanıyor. Hürriyet, adalet, hukukun üstünlüğü, liyakat, refah diyor. Bu kavramlara özel anlamlar yüklüyor.

- TÜSİAD’ın rol çalma sorunu var. Ana muhalefet partisinden rol çalıyor. Sözlerini o kadar genelden alıyor, öyle ilgisiz konulara giriyor ki; CHP’yi boşa çıkarıyor.

- TÜSİAD’ın konuları seçme sorunu var. Açıklama yapacağı ya da yapmayacağı, duymazdan geleceği ya da gelemeyeceği konuları özenle seçiyor.

FETÖ’ye bir tek laf etmedi. Ne dün, ne bugün. Kobani olaylarını hiç eleştirmedi. Teröre kaynak aktaran belediyeleri görmezden geldi. CHP, yurt dışında Türkiye'yi şikâyet etmiş, “Yatırım yapmayın!” talebinde bulunmuştu. TÜSİAD’ı doğrudan ilgilendirmesine rağmen hiç söz etmedi. Beşiktaş'taki bir gece kulübünün tadilatında çıkan yangında 29 kişi ölmüştü. İzmir'de, bir yağmur suyu birikintisindeki elektrik kaçağında iki genç can vermişti. Duymadı, görmedi.

4 aydır gündemimizin üst sıralarında yer alan 'terörsüz Türkiye' çabalarından söz etmesi gerekmez miydi? Sıradan bir cümlenin ötesine bir sözü yok muydu?

KÖK SEBEP

 

Aslında TÜSİAD’ın tek bir sorunu var: memleket tarifini ‘dar’ yapıyor. Dolayısıyla sahiplendiği memleket, bizim bildiğimiz ‘memleket’ olmuyor. ‘Sınıf’ çıkıyor ortaya. Marksizmin temel kavramlarından biri olan, cümle içinde, genellikle ‘sınıf bilinci’ olarak kullanılan sınıf. TÜSİAD, memleket dediğinde kendi ‘sınıf’ını anlıyor.

TÜSİAD’ın sözlerini kazıyın, altından Aysun Kayacı sendromu çıkıyor: “Benim oyumla, fabrikamda çalışan işçinin oyu bir olabilir mi?”

“Haddinizi bilin!” desem eski bilgilerini hatırlamaya davet etmiş olacağım. Ancak öyle bir bilgileri hiç olmamış. Had nedir? Hak, hukuk, tarih, medeniyet, kültür, vatan, emek, biz… Hepsini bir araya getirip adını ‘had’ koyabiliriz. “Haddini öğrensen iyi olur TÜSİAD!”...