Türkiye, 1 Ekim’den 2024’ten bu yana terör sorununu çözmek için çok hassas bir süreç yürütüyor. Adımlar özenli atılıyor. Belli ki çok zaman alacak ve çok zor olacak.
Dikkatli takip edenler, olumlu pek çok göstergenin farkındalar. Sürecin karmaşık ilerlediğine işaret edip tereddütlerini bildirenler var. “Kayyım uygulamalarıyla, gözaltılarla nereye gidiyoruz?” sorularıyla kafası karışanlar var.
En uzakta duranlar bile “Umarız iyi olur, bu defa sonuç alınır.” mesafesini koruyorlar. Katkı vermeseler, destek olmasalar da niyetleriyle bekliyorlar.
HÜDA PAR’ın çalıştayı
Sürece herkes kendince katılıyor. Sözünü söylüyor, fikrini açıklıyor, tavrını belli ediyor. HÜDA PAR, 15-16 Şubat tarihlerinde Diyarbakır'da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” düzenledi.
Gazeteci Özlem Gürses, Sözcü TV’de çalıştayın haberini yaptı. Çalıştay yerine ısrarla ‘kongre’ dedi. Kongre, çalıştaya göre elbette daha kurumsal ve daha bağlayıcı. Dolayısıyla kongre üzerinden partiye yüklenmek daha kestirme bir yol.
Gürses, aklında kaldığı kadarıyla anlatmadı. Genel atmosferi, sohbet ediyor havasında aktarmadı. Haberi, elindeki cep telefonunun ekranından da olsa yazılı bir metinden okudu. Çalıştayda çok tehlikeli ve radikal taleplerin dile getirildiğini haber verdi.
Anlattığı hâliyle alıntılıyorum:
“HÜDA PAR, kongresini gerçekleştirdi. Kongredeki talepler enteresan. Ana dilde eğitim… Bunun dışında federatif bir yönetim, Türkiye'nin bayrağının değiştirilmesi, isminin değiştirilmesi, “Türkiye” demeyelim de “Anadolu” diyelim gibi… Bayrak böyle olmasın da farklı bir bayrak tasarımı olsun gibi… Tevhid-i Tedrisat yani tek eğitim anlayışı, bu da değiştirilsin, dinî eğitim alınabilsin, üniversiteler kadın erkek olarak bölünsün, kadın erkek ayrımı gelsin…”
Bu ne yaman çarpıtma!
Haberdeki ifadelerden, sadece ‘ana dilde eğitim’, çalıştayda konuşulan konulardan biri. Diğerleri uydurma. Yalanlarının ikisi özellikle çok tehlikeli.
Çalıştay konuşmalarında, Türk bayrağının değiştirilmesine dair en küçük bir ifade ya da ima yok. En geniş yorumu yapsan, yorumun yorumuna gitsen bile Türkiye’nin adının değiştirilmesine dair bir talep de yok.
Açıkçası; Özlem Gürses’in söyledikleri eleştiri değil, itiraz değil. Ağır yalan ve açıktan iftira. Düpedüz büyük provokasyon, en dehşetlisinden kışkırtma ve saptırma.
Üstelik bu, Özlem Hanım’ın ilk yalan haberi değil.
“Çin’e törenle uğurlanan ihracat treni Halkalı'da duruyor!” diyerek ortalığı ayağa kaldırmıştı. Oysa yetkililerden gerçeği öğrenebilirdi.
“Aşı yaparken Bahçeli’nin kolunu acıtan Gülnaz Şırınga adlı hemşireyi darbettiler!” haberi de yalandı. “Şakayı anlayamadım.” dedi.
Aradakileri geçelim.
Bir yayınında, Türk ordusu ile DEAŞ’ı yan yana getirdi. “IŞİD yapısı, yani TSK-SMO yapısı Kürtlerin olduğu bölgelerde küçük küçük kazanımlar elde etmiş.” dedi. Diyebildi.
Dil sürçmesi olarak savundu. 52 gün ev hapsinden sonra, “ey özgürlük” türküleri ile dışarıya çıktı. İki gün önce de bu haberini duyduk.
Ne diyeceksiniz?
Özlem Hanım, çalıştayın konuşmacılarını, konuşulanları sevmiyor olabilirsiniz, eleştirebilirsiniz.
Bayrak için yeni bir tasarım teklif edildiğini, Türkiye’nin adının değiştirilmesinin konuşulduğunu nasıl söyleyebildiniz? Bu kadar tehlikeli yalanı bir araya getirip nasıl yayın yapabildiniz?
Bunlar, Türkiye’nin gündelik siyasetinin, tartışmalarının üstünde konular.
Ne diyeceksiniz? Gerçekten merak ediyorum.