Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları sadece ABD ve müttefiklerini değil, Rusya ve İran’ı da rahatsız etmektedir. Türkiye, Suriye sınırı boyunca oluşturduğu tampon bölgenin kendi bekası ve güvenliği için elzem olduğunu defalarca açıklamışsa da tüm bu açıklamalara karşı müttefikleri de dâhil olmak üzere dış aktörler duyarsız kalmıştır.

Türkiye şu sıralar yeniden bir sınır ötesi harekâta hazırlanırken Erdoğan, Riyad’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi’nin aile fotoğrafında, Suriye rejim lideri Beşşar Esed ile aynı karede yer almıştır. Daha da önemlisi Erdoğan, “Esed ile bir araya gelip Suriye’de işleri yoluna koyma umudum var.” demiştir. İsrail’in, ABD seçimlerinden sonra yeni iş başına gelecek olan Trump kabinesinin de desteğiyle saldırganlığını daha da artıracağı ortadadır. Esed’in, hiç olmadığı kadar İsrail tehdidi altındayken seçenekleri oldukça kısıtlıdır. Türkiye ile görüşmelerin başlamasını Türkiye’nin tampon bölgeden çekilmesine bağlayan Esed’in artık bir gerçeği görmesi gerekmektedir. Suriye’nin kuzeyinde işgalci olarak bulunan bir unsur varsa o da ABD’nin desteğiyle bölgede bulunan terör örgütüdür. Esed’in, YPG’ye karşı Türkiye ile iş birliği yapmadığı sürece elinde bulundurduğu toprakları da İsrail’e kaptırması işten bile değildir. Çünkü YPG ve PKK’nın türevleri olan terörist grupların en büyük destekçisi, ne yazık ki İsrail’dir. İsrail’in yeni atanan Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, “Kürtler, siyasi bağımsızlığa sahip olmayan milletlerden biridir. Onlar, bizim doğal müttefikimizdir. Onlara (Kürtlere) ulaşmalı ve bağlarımızı güçlendirmeliyiz. Bunun hem siyasi hem de güvenlik yönleri var.” diyerek aslında YPG ile Kürtleri özdeşleştirmiştir. Buradan da anlaşıldığı gibi, terör örgütü ile İsrail arasındaki açık iş birliği ortadadır.  

Daha da vahim olanı ise Trump hükûmetinin iktidara gelmesiyle atanacak olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’un, Türkiye’nin Suriye’deki askerî varlığı için “işgal”, PKK/YPG’li teröristler için “Orta Doğu’da İsrail’den sonraki en iyi müttefiklerimiz.” diyerek PKK/YPG’li teröristlere özel ABD vizesi için çağrı yapmasıdır. İsrail’in Lübnan’dan sonra gözünü diktiği ülke Suriye’dir. Suriye’de bir İsrail varlığına karşı önlem alabilmek için Ankara ve Şam’ın orta yol bulması gerekmektedir. Fakat ne yazık ki iki komşu ülkenin iş birliğinin önünde iki engel vardır. Birincisi, Esed rejiminin son derece yıpranmış ve ülkesinin selameti için bir hamle gerçekleştirmekten çok uzak olmasıdır. İkincisi ise ABD ve Rusya’nın, Trump’ın iktidara gelmesiyle bölgede İsrail’in çıkarları doğrultusunda ortak şekilde hareket etme olasılığının son derece güçlenmesidir.

Trump’ın seçim zaferi ile ABD ve Rusya’nın yakınlaşması ve Ukrayna savaşının bitirilmesi gündeme gelmiştir. Netanyahu, Herzog gibi siyasi aktörlerin Rusya’dan göç etmiş Yahudi oldukları ve Trump’ın kabinesinde yer alan isimlerin de Netanyahu’nun cinayetlerini olanca güçleriyle destekledikleri göz önüne alınırsa tahminimce ABD ve Rusya, Ukrayna meselesinde bir orta yol bulacaklardır. Ukrayna’da savaşın bitirilmesi, kuşkusuz bazı müzakereler ve pazarlıklar yoluyla olacak ve muhtemelen bu pazarlıkların bir kısmı Suriye üzerinden yapılacaktır. Dolayısıyla bu durumdan Suriye’nin geleceği olumsuz etkilenecek ve İsrail’in bölgedeki saldırganlığı artacaktır.

İşte bu aşamada Türkiye planlarını, İsrail’in saldırgan politikalarını devam ettireceği öngörüsüne göre yapmaktadır. Savunma Bakanı’mızın da açıkça belirttiği gibi İsrail, Türkiye’ye saldırabilir ve 3. Dünya Savaşı çıkabilir. Sözün özü Ankara, önceliğini kendi ulusal çıkarlarına ve sınır güvenliğine vererek hamlelerini gerçekleştirmektedir.