Blinken’ın “Hamas'ı masaya yeniden getirebilmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gittik. Böylece Hamas da masaya geri döndü." sözleri, aslında ateşkes anlaşmasını Trump’ın değil, kendi yönetimlerinin sağladığını anlatma çabasıdır. Öte yandan Trump’ın; daha iktidara gelmeden kendisinin özel Orta Doğu elçisi emlak milyarderi, Witkoff’u, Şabat günü olan 11 Ocak’ta İsrail’e göndererek ateşkesi imzalatması özellikle İsrail basınında büyük yankı uyandırmıştır. Zira bu ateşkes dünya basınında ağırlıklı olarak Hamas’a karşı İsrail’in bir yenilgisi olarak algılanmış ve İsrail'de aşırı sağcı bakan Ben-Gvir ve başka bakanların da istifa edeceği haberleri yayılmıştır. Diğer bir deyişle, batan gemiyi terk eden fareler misali Netanyahu yönetimi dağılmaktadır. Bu durumun birinci nedeni, Gazze halkının 15 ay boyunca Gazze’yi tamamen terk etmeyerek büyük bir direniş göstermesidir. Şimdi ateşkesle birlikte, daha önce evlerini terk etmek zorunda kalan tüm Filistinliler artık Gazze’nin tüm bölgelerine geri dönebilecekler. İkincisi ise Gazze canileri Hamas’ı tamamıyla yok edememişlerdir. İngiliz basınında çokça yer alan haberlere göre ateşkes, tekrar toparlanması için yeterince süreyi Hamas’a tanımaktadır. Ateşkes ile tartışılmaya başlanan bir başka nokta ise Gazze’yi kimin yöneteceği sorusudur. İsrail, Gazze’yi Hamas’a bırakmak istememekte ve bölgenin yönetimini ABD ve Birleşik Arap Emirlikleri ile müzakere edeceğini açıklamaktadır.

Bugün Trump yemin ederek iktidarı devralacak ve Orta Doğu için yeni bir dönem başlayacak. İşte bu yeni dönemden endişe eden bir tek İran değildir, aynı zamanda Netanyahu da endişelidir. Zira daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Netanyahu’nun artık iktidarda tutunabilmesi son derece zor görünmektedir. Çünkü Obama döneminden beri Netanyahu’nun bitmeyen taleplerinden ABD de usanmış vaziyette ve Trump, kuşkunuz olmasın; Demokratların tersine İsrail’e yaklaşımını ideolojik değil, ABD’nin çıkarları temelinde belirleyecektir. Bu da İsrail’in eskisi kadar ABD’ye sırtını yaslama döneminin artık sona ereceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Trump döneminin farklı bir dönem olacağını şimdiden yemin törenine çağırılan isimleri görerek fark ediyoruz. Söz gelimi Von der Leyen çağrılmazken Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin çağırılması bile şimdiden Avrupa basınında yankılanmıştır.

Uluslararası sistemde müthiş bir hesaplaşmaya şahitlik edeceğiz. Trump’ın küreselcilere karşı vatanseverliği (patriotism) savunması, yasa dışı göçe karşı olması gibi yaklaşımların Orta Doğu’ya yansımaları mutlaka olacaktır. Bu yansımaları ilk Suriye’de görmeye başladık. Daha Trump iktidara gelmeden Biden yönetimi, 2019 yılında Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Türkiye’ye yönelik uygulanan yaptırımları birkaç gün önce kaldırarak Kandil’in paçalarının tutuşmasına neden olmuştur. Böylece DEM Parti’ye ve barışın sağlanması yolunda atılan adımlara gözler çevrilmiştir. Zira Kandil’deki savaş lordlarının zayıfladığı oranda güçlenecek olan DEM Partili siyasetçilerin, barışı sağlamadaki rolleri olumlu yönde artacaktır.

Şu sıralarda Suriye’de Tişrin Barajı’nın etrafındaki çatışmalarda bizzat Kandil’in yer alması ve hâlâ daha Fırat’ın batısında tutunmaya çalışılması, bize bazı şeyleri açıkça göstermektedir. Bu, SDG’nin zayıfladığı su kaynaklarının bulunduğu yerlere bizzat Kandil’in müdahale ederek umutsuzca ölüm kalım savaşı verdiği gerçeğidir. Hiç olmadığı kadar Suriye’de ve ülkemizde barışa doğru yol almaktayız. Umalım ki Gazze’de ateşkes, ülkemizde ve Suriye’de barış kalıcı olsun.