Milletçe tarihimize uzanmaktan hoşlanıyoruz ama bir yandan elimizin altındaki hazinelerin farkına varmakta da geç kalıyoruz çoğu zaman. İşte tam da bu noktada Çanakkale'nin Ezine ilçesinde, Aleksandria Troas’ta süren kazılar, âdeta tarihin derinlerinden bize selam gönderen bir ışık gibi. Bu kazılar sadece bir çarşı yapısını değil; koskoca bir dönemi, bir yaşam kültürünü gün yüzüne çıkarıyor.

Kazı çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Erhan Öztepe ve ekibi dört yıldır oldukça önemli bir yapının detaylarını ortaya çıkarmak adına Ege’nin sıcak taşlarıyla ve tarihin inatçı toprağıyla mücadele ediyor. Antik kentin merkezi konumundaki forum alanındaki çarşı yapısının tarihsel hikâyesi neredeyse 2 bin 200 yıl öncesine gidiyor. Bu çarşı; dükkânları, geçiş mekânları ve heybetli mimarisiyle, Helenistik dönem insanlarının yaşamlarını, ekonomik alışverişlerini ve sosyal örgütlenmelerini gözümüzde canlandırmamıza olanak tanıyor. Bu yapının kent arşivi olması gibi olasılıkların da tartışılmakta olduğunu öğreniyoruz. Ve işte tam da burada, kazının her bir metrekaresinin katman katman tarih olduğunu görmek mümkün.

Biz çoğu zaman "tarih" dediğimizde büyük yıkımları, görkemli savaşları, zaferleri yeniden hatırlarız. Ama Aleksandria Troas’ta kazılan bu çarşı yapısı, geçmişin sadece büyük olaylardan ibaret olmadığını da hatırlatıyor. İnsanları bağlayan, onların birbirleriyle etkileşimlerini mümkün kılan sosyal alanlar... Bu çarşı, yaşamın o somut ve samimi boyutlarının bir sembolü gibi…

Ayrıca, kazılar ilerledikçe başka bir önemli detayı da görmüş oluyoruz; Aleksandria Troas’ın sadece bir Helenistik kent olmadığı; Roma döneminde de güçlü, zengin, hareketli bir koloni şehir konumuna geldiği bilimsel verilerle doğrulanıyor. Kent, nüfusu 100 bin civarına ulaşmış muazzam bir ticaret ve kültür merkeziymiş. Düşünsenize, Anadolu’nun en büyük koloni kentlerinden birinden bahsediyoruz. Buradan çıkan her taş parçası hem Anadolu tarihini hem de dünya tarihini tamamlayan birer yapboz parçası gibi…

Prof. Dr. Öztepe’nin de röportajında altını çizdiği gibi, Aleksandria Troas sadece bir antik kent değil; aynı zamanda geçmişteki dinamik bir yaşamın, güçlü bir ekonominin ve etkileyici bir kentleşme sürecinin kanıtıdır. Tüm bu izlerden, bizim bugün kentsel organizasyonumuzdan sosyal alışkanlıklarımıza kadar öğrenebileceğimiz çok şey var. Bu yüzden, bu tür kazıların yalnızca tarihi eserler değil, geleceğe ışık tutacak dersler çıkardığını söylemek yanlış olmaz.

Peki, tüm bu çalışmaların bizi nasıl bir sorumluluğa davet ettiğinin farkında mıyız? Bize düşen görev; bu mirasa sahip çıkmak, bugünün imkânlarıyla geçmişi korumak ve en önemlisi geleceğe taşımaktır. Çünkü tarih sadece bir bilim değil; aynı zamanda bir anlayış ve bir duruş. Kim bilir, belki de bir gün bu çarşı yapısının taşları arasında yürüyen insanlar gibi biz de bundan bin yıl sonra birileri tarafından bu şekilde hatırlanacağız.