Şeyhülislam İbnTeymiyye, takriben eş anlamlı olan guluv kavramı için “Övgüde veya yergide hakkedileni aşmak” tanımını yapar. Aynı şekilde tatarruf da itidal sınırını aşmaktır. Guluvun bir diğer anlamı da bir şeyde mübalağa yapmaktır. Sırat-ı müstakimden ayrılmak, dine aslı olmayan bir şeyi eklemek, ibadette aşırıya gitmek de guluv kapsamına giriyor. Böylece her kim, Allah’a ibadetinde, nitelik ve nicelik açısından Şeriatın dışına çıkarsa guluv ehline dahil olur ve böylece dinde bidat oluşturmuş olur. Batılı enformasyon kaynaklarının İslam ile bağdaştırarak dilendirdiği tatarruf kavramının İslam’da yeri yoktur. Kendisiyle zıt olan bir kavram ile İslam’ı aynı kalıp içerisinde kullanılmasının İslam’a hakaret olduğunu ifade etmek zorundayız. Zira, Kur’an, Sünnet ve İcma ile İslam itidal ve vasatiyet dinidir. Allah’ın Kur’an’da “Ed-Din” olarak nitelediği İslam ile tatarruf kesinlikle birbiriyle bağdaşamaz. Hak olan İslam ifrat ile tefrit arasındaki yoldur. Guluv ve tatarruf hiç şüphesiz, Allah ve Resulü’nün (s.a.v.) şeriatına apaçık bir saldırıdır ve şüphesiz bir tuğyandır. Allah, “Sakın azgınlık yapmayın, yoksa gazabımın üzerinize inmesi kaçınılmazdır.” (Taha: 81) ayetiyle guluv ve tatarruf dininden beri olduğunu buyurmuştur. Her kim ki Kur’an ve Sünnet’e sıkı sıkıya sarılırsa görecektir ki bu kavramların doğurduğu tekfircilik anlayışının bu din ile alakasının olmadığına şahitlik edecektir. Önceki ümmetleri, “De ki: Ey kitap ehli haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin.” (Maide: 77) diyerek uyaran Allah azze ve celle Müslümanları, “Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun.” ayetiyle irşad ve tavsif etmiştir.
Haddi aşmak olan guluv, sapkınlığın bir tezahürü olarak ortaya çıkar, böylece akidevi sapkınlığa neden olur ve dünya-ahiret saadetinin hüsranına yol açar. Hz. Resulullah (s.a.v.) ise guluv ve tatarruf konusunda ümmetini şöyle uyarmıştır: “Dinde aşırılığa (guluv) kaçmayın sakın. Muhakkak ki sizden öncekileri helak eden şey dinde aşırılığa gitmek olmuştur.” Niteliği ne olursa olsun aşırıcılık, insan tabiatına da aykırıdır, normal bir insanın takatini aşar ve devamlılık sıfatını kazanamaz. Çünkü sahibini bıktırır ve sıkar. Halbuki Allah’ın sevdiği amel sürekli olan ameldir, bu da salih ilimle olabilir ancak. İşte bu bağlamda ıslah, vahdet ve mücadele metodu ile ötekileştirmeden, Müslümanların birliğine ve beraberliğine zarar vermeden takınılacak olan tavır sadece vasat olan İslam’ın tavrı olur. Dolayısıyla, bir taraftan tekfirciliğin kaynağı olan guluv ve tatarruftan, diğer taraftan da bunun tam tersi sayılabilecek light veya ılımlı İslam olarak lanse edilen kirli mealcilik ve hadis inkarcılığından uzak durmak zorundayız.