Seneler önce Üsküdar’da bir çay ocağında rahmetli Bülent Parlak ile oturmuştuk. Öykülerimi okuyup çok beğenmişti, sonra benden bir araştırma yazısı istemişti. Yazının konusu, “Kötülüğü yazdıkça, konuştukça normalleştiriyor, sıradanlaştırıyor muyuz; yoksa kötülük her yazıldığında aynı etkisini koruyor mu?” şeklindeydi. Bülent Parlak’ın kötülükten kastı hırsızlık, cinayet, tecavüz gibi şeylerdi. “Öykücü” kafasıyla çok üstünde durmadığım için iyi bir yazı yazmadım.

O günlerde, “Kötülüğün Sıradanlığı: Eichmann Kudüs'te” kitabını okudum. Kitapta, milyonlarca Yahudi’yi toplama kamplarına götürmekten sorumlu SS şefi Adolf Eichmann’ın, İsrail’de yargılanışı anlatılıyor. Yahudi Soykırımı’ndan yargılanan Eichmann, sadece emirleri uyguladığını belirtmiş ve pişman olmadığını söylemişti.

Aradan yıllar geçti, Bülent ağabey vefat etti. İsrail ise Gazze’de 333 gündür sistematik kötülük ve soykırım suçu işliyor. Benim pek inanmadığım sayılar dünyasında 333 mükemmel dengeyi temsil edermiş. 333 sayısını görmek de “evrenin hayatı neşeli ve eğlenceli bir şekilde yaşayarak ruhun beslenmesine dair hatırlatma mesajı” olarak kabul edilmekteymiş. Biz 333’te yine katliam gördük.

Soykırım saldırılarının başladığı günden beri hep Bülent ağabeyle kötülüğün sıradanlığını konuştuğumuz günü düşünüyorum. Gazze’yi yazmadığımız, konuşmadığımız bir gün yok. Kötülüğü sıradanlaştırıyor muyuz, bilmiyorum.

Gerçek şu ki İsrail, o gün yargıladıkları Nazi Eichmann’dan beter bir soykırımcı konumuna ulaştı. İsrail apartheid rejimi, Führer’in Almanya’sını geçti. Çünkü Nazilerin en sert askerleri bile yaptıkları soykırımı bir emir komuta zinciri içerisinde düşünürken; İsrail askerleri ise Gazze’de on binlerce kişiyi zevkle öldürüyor. Gazze’de görev yapan doktorlar, İsrail güçlerinin çocukları kasıtlı olarak, öldürmek için; kafalarına ve göğüslerine ateş ettiklerini belirtti.

Kendilerini “dünyanın en ahlaklı ordusu” olarak nitelendiren İsrail askerleri, esir aldıkları Filistinlilere tecavüz etmeyi kendilerine hak görüyor. Sadece onlar değil, vatandaşları da aynı fikirde. “İsrail’in Guantanamo’su” olarak adlandırılan Sde Teiman’da Filistin’dekilere tecavüz eden askerler yargılanırken İsrailliler onları kurtarmak için şiddetli eylemler düzenledi. Yetmedi, Batı Şeria’da Filistinlilerin topraklarına saldıran siyonistler, itiraz edenleri “tecavüz etmekle” tehdit etti. İsrail, tam olarak budur. Hem toprağa hem insana tecavüzü meşru görendir.

Tüm bunlar olurken biz İsrail katliamında ölen kadınların, çocukların, sağlık çalışanlarının, gazetecilerin sayısını tutmaya çalışıyoruz. Gazetelerimiz İsrail’in katliamlarını baskıya yetiştirmek için canhıraş bir şekilde uğraşırken dünya liderleri, felçli Birleşmiş Milletlerin (BM) en azından göz bebeklerini hareket ettirerek bir şey söylemesini bekliyor.

İnsanı, “insanlığından utandıran” bu sürecin en acı kısmı ise Gazze’nin izlendiğini bilmesi. Gazze’de İsrail’in saldırısı altında yaşama tutunan her sivil, tüm dünyanın; bombaların altında bedenlerinin parçalandığından, çocuklarından geriye kalan birkaç et parçasını plastik poşette topladıklarından haberdar olduğunu biliyor.

Torunu kanser olan Gazzeli Atiyye haykırıyor: “Yorulduk artık! Biz, videolarımızın Arap ülkelerinde yayılmasını değil; bu ülkelerin harekete geçmesini istiyoruz!”

Biz de yorulduk Atiyye nine! Kötülüğü sıradanlaştırmaktan, katliama seyirci kalmaktan, sizin nasıl öldüğünü yazmaktan, yöneticilerin harekete geçmesini beklemekten; biz de yorulduk!..