Artık bir karar vermemiz gerekiyor: Sığınmacıları koruyacak mıyız yoksa insan onuruna yakışmayan müdahaleler mi yapacağız?
Birkaç gün önce kulislere yansıyan bilgilere göre; Ankara’nın, Türkiye’ye sığınan mültecilerle ilgili bir dizi karar açıklamaya hazırlandığı iddiası vardı. İddiaya göre bu kararlarla birlikte sığınmacıların hayatlarının bir nebze olsun iyileşmesi, illegal durumda hayata tutunanların legalleşmesi, geri gönderme merkezlerinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi bekleniyordu.
Kayseri’deki mülteciler yine hedef
İddialar arasında, atılacağı öne sürülen bu adımların, esasen daha önce atılacağı fakat araya “başka şeyler” girdiği de vardı… “Başka şeyler” ifadesini açıklamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Her ne olduysa yine “başka şeyler” araya girdi ve büyük umutlarla açıklanması beklenen bu kararlar açıklanmadı.
Aynı süreçte, geçtiğimiz ay mülteci nefreti üzerinden provokasyon başlatılan Kayseri’de yine sığınmacılara yönelik şiddetli adımlar atıldığı bilgisi geldi. Bilgiye göre, kız çocuğuna taciz iddialarının ardından sokakların karıştığı, suçsuz insanların sırf Suriyeli diye hedef gösterildiği, ev ve iş yerlerine saldırıldığı Kayseri’de yeniden sığınmacılar hedefteydi…
Bana ulaştırılan listeye göre aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 200’e yakın Suriyeli mülteci geri gönderme merkezine alındı. 70’ten fazla ailenin geri gönderme merkezinde tutulduğu, burada görevliler tarafından “ırkçı” söylemlere maruz kalarak “gönüllü geri dönüş formu” imzalatıldığı iddia edildi. İddiaların en vahimi ise emniyetin bu Suriyeli göçmenleri, ifadesini almadan direkt geri gönderme merkezine sevk ettiği…
Göçmene düzensiz müdahale
Ankara, sığınmacı konusunda derli toplu kararlar için çalışma yaparken sahada görev yapan personelin bu denli düzensiz müdahaleler yapmasının tarifi zor. “Türkiye’nin düzensiz göçmen problemi var.” diyerek köpürtülen süreç artık “göçmene düzensiz müdahale” sürecine evrildi. Bu sürecin mimarlarının kim olduğu da biliniyor.
Bu sürecin mimarı, yaşananlardan kendisine büyük bir “zafer” çıkarttığı için faşist söylemleri pompalamaya devam ediyor. Bu kişi, son olarak 17 yaşındaki Suriyeli Ahmed’in faşistler tarafından öldürüldüğü Antalya’nın, Serik’teki başkanını makamında ağırladı. Genç bir çocuğun katliamını görmezden gelerek “vatanseverlik” açıklamasıyla ilçeye selam gönderdi.
Son günlerde Kayseri’de yaşanan “mülteci avı” çevre illere sıçrayacak mı bilinmez; fakat yaşananlardan haberdar olan farklı şehirlerdeki Suriyeli mültecilerin, evlerini terk ettiği de söyleniyor. Yani atılan bu adımlar, insanları illegal yaşamaya, mülteci olarak yaşadığı ülkede kaçak hâle gelmeye sebebiyet veriyor.
Ortada bir problem varsa ki var, bunun çözümünün insanları evlerine baskın yaparak geri gönderme merkezlerine toplamak olmadığı aşikâr. Uzun süredir devam eden bu uygulamaların bir an evvel son bulması, daha büyük problemlerin oluşmaması için önem taşıyor.
O yüzden hiç geç kalmadan, şimdi, bir karar vermemiz gerekiyor:
Sesi insan haklarını bastıran, tavırları insan onuruna darbe vuran, sosyal medyada zehirli dilleriyle etkileşim kasan faşistlerden mi olacağız?
Tarih boyunca mazluma el uzatan, insan haklarını ve insan onurunu koruyan, zalime karşı şiddetli olan “sade insanlardan” mı olacağız?
Türkiye “başka şeylerden” büyüktür. Bu büyüklüğe yakışır adımlar atmak şart.