2025 yılı ‘Ailemiz Geleceğimiz’ teması ile Aile Yılı olarak ilan edildi.
Bu senenin ‘Aile Yılı’ ilan edilmesinin en önemli sebebi de cinsiyetsizleştime ve LGBT gibi aileye yönelik tehdit edici hususlardı.
Bir diğer önemli husus ise doğurganlık oranımız. Rakamlara bakıldığında söz konusu oran ciddi anlamda alarm vermeye başladı.
Bir toplumun nüfusunu sürdürebilmesi için gerekli olan toplam doğurganlık hızı kadın başına 2,1 çocuk olarak kabul edilmektedir. Bu oran, nüfusun yenilenmesi ve mevcut nüfusun korunması için kritik bir eşiği temsil eder. Türkiye'de toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 iken, 2023 yılı itibarıyla 1,88'e kadar düşmüştür. Bu, nüfusun yenilenme düzeyinin altına inildiği anlamına gelir ve uzun vadede nüfusun azalmasına yol açabilir.
Biz eskiden genç nüfusumuz ile övünen bir ülke idik. Şu an doğurganlık oranlarımız Fransa’nın bile gerisine düşmüş durumda.
Bu konuya ilişkin olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunu hamaset yapmak için değil, bazı acı gerçeklerle yüzleştiğimiz için söylüyorum. 2001 yılında toplam doğurganlık hızımız 2,38'ken bugün bu rakam 1,51'e düşmüştür. Nüfusun yenilenme düzeninin yüzde 2,1 olduğunda durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Yıllık nüfus artışı 2023'te binde 1,1'e gerilemiştir. Çocuk ve genç nüfusumuz azalırken yaşlı nüfusumuz tarihimizde ilk defa yüzde 10'un üzerine çıkmış, ortalama yaş 34'e çıkmıştır.’’ diyerek şu ilaveyi yapıyor: “Şahsi fikrim nüfus planlaması kapsamında yürütülen çalışmaların kesinlikle art niyet taşıdığı şeklindedir. Zamanın bu konuda da teyit edeceği kanaatindeyim. Doğru bildiğimiz yolda sabırla yürümekten asla vazgeçmedik. Her fırsatta en az üç çocuk çağrımızı tekrarladık, tekrarlıyoruz.’’
Ben de Sayın Cumhurbaşkanımız ile aynı kanaatteyim; nitekim bu kanaatimi de katıldığım televizyon programlarında, toplantılarda ifade etmeye çalışıyorum.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın taa 20 yıl öncesinden yapmaya başladığı ‘’üç çocuk’’ çağrısının da ne kadar ileri görüşlü bir yönlendirme olduğunu görmüş oluyoruz.
Bu konulara ilişkin olarak 2025 yılında ciddi adımlar atılacak. 25 Aralık’ta Aile Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösterecek iki önemli kurum “Aile Enstitüsü” ve “Nüfus Politikaları Kurulu” ihdas edildi.
Gençlerdeki evlenme yaşı; biraz da yaşam tarzları, eğitim hayatı vb. gibi sebeplerden dolayı her geçen yıl ileriye gidiyor. İlk evlenme yaşı kadınlarda 26, erkeklerde ise 28 olmuş durumda. İlk anne olma yaşı ise şu an itibarıyla 29.
Bir taraftan içimizdeki işbirlikçiler geçmişte ‘aile planlaması politikaları’ ile nüfus artış hızımızı durdurmaya çalışırken diğer taraftan medya yoluyla küreselcilerle işbirliği yapan yapılar, bizi ciddi anlamda nüfusu tehdit altında bir toplum olma noktasına getirdi.
Bir zamanlar aileyi tehdit eden bir zihniyet olarak feministlerin kontrolünde olan Aile Bakanlığı bu dönemde aile odaklı olarak meselelere bakıyor; çok da iyi ediyor.
Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da konuşmasında tüketim, haz ve hıza dayalı yaşam biçimleriyle insanların giderek yalnızlaştığını, özellikle gençleri etkilemeye yönelik girişimlerle kadim aile değerlerinin hedef alındığını söyleyerek şöyle devam etti: "Cinsiyetsiz, milliyetsiz, ailesiz bir toplum hayali kuranlara rağmen ailemize sahip çıkacağız. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, engelli; aileyi tüm bireyleriyle güçlendireceğiz. Ailelerimizi, her türlü tehdide karşı korumaya devam edeceğiz. Çünkü ailemiz geleceğimiz.”
Cumhurbaşkanımızın nüfus artış hızı ve aile konusundaki hassasiyetini Aile Bakanı Göktaş ve ekibinin de taşıdıklarını görüyoruz.
Bazılarını yakından ve yakinen tanıdığım bakanlık personeli de aynı hassasiyeti gözeterek birçok konuda gecesini gündüzüne katarak büyük bir özveriyle çalışıyor.
Yeni kurulan “Aile Enstitüsü” ve “Nüfus Politikaları Kurulu”nun bağlı olduğu Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürü Tuncay Cevheroğlu ve çalışma arkadaşları da bu konularda hassasiyetleri olan bir ekip.
Umarım 2025 ve sonrasında ailemizi, nüfusumuzu, ülkemizi ve insanlığı tehdit eden feminist, LGBT’ci ve cinsiyetsiz toplum sevdası içinde olanlara fırsat verilmeden aile, vatan, millet ve insan odaklı politikaların uygulanacağı bir dönem başlar ve devam eder.