Şehirdeki hayat doğal akışında giderken agresif ilanlardaki “Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusu ile duraklamıştık? Kimdi bu soruyu soran ve ne demek istiyordu? Fazla uyanıklıktan zıddına dönüşmüş bir gazeteci, ilanları Diyanet İşleri Başkanlığının verdiğini zannetmişti de yorumlarıyla komik duruma düşmüştü.
İlanın TRT’nin dijital platformu Tabii’de yayınlanacak bir diziye ait olduğu anlaşıldı.
Kamera gasilhanede
Gassal ile kamera, belki de ilk kez doğrudan gasilhaneye girdi. Dolayısıyla alışık olmadığımız bir mekân ve senaryo ile karşı karşıyayız.
Aslında Gassal’ı ölümü anlatan dizi olarak kodlamak da haksızlık. Ölüm gerçeği dizinin senaryosuna; ölü, gasilhanenin mermerine boylu boyunca uzanmışken bile hayat her fırsatta kendisini gösteriyor. Yalnızlığın en ince hâllerini, insan ilişkilerinin iniş çıkışlarını, hayatın karmaşıklığını sergiliyor.
Baki’nin en yakın arkadaşı Ahmet’i her daim kucağında bebeğini; yani hayatı taşırken görüyoruz. Bal satan adam, cenaze aracına sürücü aranırken yemeği bedavaya getirmeye çalışıyor. Cenaze arabasının şoförü Nazım, gassallığı öğrenmekte gönülsüz olsa da gelir elde edeceğini anlayınca gözleri ışıldıyor. Televizyondaki programda, boşanma aşamasındaki çiftler zigon sehpayı paylaşamıyorlar. Nazım’ın eşi mezarlıkta, eşini abisi ile yan yana gömdürmemek için ısrar ediyor ve diğerleri…
Anlıyoruz; ölüm büyük hakikat ancak hayat hemen onun bitişiğinde. Üstelik ağzımızın tadını kaçırmadan ölümden konuşmak mümkün.
İzleyicileri bölen dizi
Gassal, seyircinin ekran karşısındaki konforunu bozdu, ekranı hoşça vakit geçirme aracı olarak kullananları ansızın yakaladı; “Gösteri hiç durmasın”, “Kendimizle baş başa kalmayalım” diyenleri zorladı.
“Ben seyretmeyeceğim” diye bağıranlar çıktı. Çok tatlı, çok naif gerekçeleri vardı; “Ülke zaten mutsuz!”
“İzlemek zorunda mıyım?” diye soranlar oldu. O sorunun peşinden gitseler, kendilerini “Ölmek zorunda mıyım?” diye sorarken yakalayabilirlerdi.
“İktidar, ölüm üzerinden propaganda yapıyor” demeye vardıranları gördük. Ölüm sanki sadece belli bir kesimin konusu imiş gibi.
Eleştirinin kırılma anı
Ekran, ölüleri gösterse de ölüm duygusundan, ölümü düşünmekten kaçtığımız seyirlik bir çerçeveydi. Gassal bizi orada yakaladı.
Dizi, başarısızlıkları sebebiyle değil, tam tersine başarılı olduğu için eleştirildi. Ölümü hayatın içinde tanımladığı, sinemanın imkânlarını kullanarak ölümü yakınımıza getirdiği için kötülendi.
Duygusunu seyirciye geçiremeseydi üzerinde bu kadar durulmazdı. Bu kadar büyük bir konuyu ekrana sığdırabildiği ve seyredeni içine çektiği için kızıldı.
Ölümün etrafına bir hayat ördüğü ve orada bizi ölümle yüzleştirdiği için görmezden gelinmeye çalışıldı.
Zora talip olmuşlar
Gassal’da alışkın olduğumuz bir dizi akışı, kendimizi dâhil etmeye hazır olduğumuz çatışmalar yok. Kalıplar, büyük oyunculuklar yok. Şiddet yok, cinsellik yok.
Bunlara karşılık sahicilik, doğal bir hayat, detaylarda ince yakalayışlar var.
Yalın bir dünyadan, sıradan kaygılarla örülü bir kasabadan böyle bir hikâyenin çıkarılması her türlü takdirin üstünde.
Kamera her sahnede doğru yere konulmuş, müzikler tadında, diyaloglar samimi…
Hikmetli sözleri çoğaltma, klişelere yaslanma tuzağına düşülebilirdi; düşülmemiş. Sivriltilmiş tiplemeler yok, özenle dizayn edilmiş rol modeller yok. Arada uzun diskurlar da çekilmiyor.
Gassal ekibi zora talip olmuş ve zorluğun altından kalkmayı başarmış. Emeği geçenleri ve TRT yönetimini kutlarız.