2024 yılının, dünyada seçimler yılı olduğu söyleniyordu. Birçok Avrupa ülkesinde seçim oldu. Aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde de seçim oldu. Ancak hiç biri, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanlık seçimi kadar dünyayı etkileyecek bir seçim gibi gözükmüyor.

Amerikan seçimi birçok açıdan önemli, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin yarışından daha derin sonuçları olacak gibi duruyor.

Bir taraftan, kim seçilirse seçilsin İsrail’in, Filistin’in geneli ve Gazze özelindeki yaptığı soykırımı engelleyecek gibi durmuyor ama İsrail’e destek noktasında politikaları benzeşse de ayrıştıkları politik yaklaşımları dünya siyasetini genel anlamda etkileyecek gibi görünüyor.

Cumhuriyetçi Trump, daha çok ABD’nin içini tahkim etme gayreti içerisinde bir tavır takınıyor. Bunun yanı sıra dünyanın jandarmalığını yapmaktan kaçınma gayretinin olduğunu da defalarca söyledi.

Dünya genelinde Demokratların ‘kadife’ eldivenli ‘yumuşak güç’, Cumhuriyetçilerin ise ‘eldivensiz’ ya da ‘sert güç’ olarak tanımlandığı süreçte, zaman zaman Demokratların ülkemiz ve dünya için daha yıkıcı ve sert adımlar attığına şahit olduk.

Nitekim Demokrat Parti’nin adayı olarak seçilen Obama, başta ülkemiz olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, ‘’Acaba dünyadaki barış ve huzur için bir umut olabilir mi?’’ sorusunu gündeme getirmişti. Bir süre sonra Obama gibi siyahi bir Amerikalının, dünya için daha büyük bir tehdit olduğuna şahit olduk.

Çünkü bulundukları ülkede tutunabilmeleri için daha sert adımlar atmaları gerekiyordu. ‘’Kraldan çok kralcı’’ lafı, belki de en çok bunlar için uygundur.

Şimdi de Kamala Harris için benzer bir durum söz konusu gibi duruyor. Seçilme ihtimali çok yüksek değil ama seçildiği takdirde en ağır zarar görecek coğrafyalar ve halk kitleleri, üçüncü dünya ülkesi kökenliler ve oralarda yaşayanlar olacaktır.

Trump için ise daha farklı bir yaklaşım vardı. Birçokları onun için ‘’züccaciye dükkânına giren fil’’ tanımlaması yapıyordu. Bu arada Cumhuriyetçi Parti’nin ambleminin de bir fil ve üzerindeki üç yıldız olduğu notunu da düşelim. Trump’a, yine yıldızları dağıtmayı layık görüyorlar.

Trump’ın seçim kampanyası süresince uğradığı suikastlar ise aslında konu hakkında daha fazla düşünmeyi gerektiriyor; Trump’ın bu oyundan düşmesini kim neden istiyor?

Bilindiği üzere Trump’ın bir önceki seçimindeki temel argümanı, Amerika’yı yeniden büyük bir ülke hâline getirmekti. Bu söylemle seçmenden oy almayı başardı ve bu aslında Amerika’da işlerin yolunda gitmediğinin görülmesi açısından da önemliydi.

Trump’ın siyasi hikâyesi, tüm dünyaya, kurumlarıyla var olan Amerikan devleti ile Amerika’nın seçilmiş başkanının ayrı düşebileceğini göstermektedir. Yani Amerika, tüm dünyaya anlatıldığı gibi bir özgürlükler ve fırsatlar ülkesi değildir.

Devletin egemen güç olduğu ABD’de, devlet politikasında temel değişiklikler yapmak isteyen seçilmiş bir başkanın, büyük bir duvarla karşı karşıya kalabileceği ve hatta suikastla dahi hayatını kaybedebileceği bir Amerika ile karşı karşıyayız.

Trump’ın seçim kampanyası ve başkanlığı, ABD seçimlerinde pragmatizmi öne çıkardı ve özellikle elit olmayan ABD’liler ile Trump arasında yeni bir bağ kurulmasına neden oldu. Trump’ın öngörülemezliği ve yönetilemezliği, ABD ulusuna değil ama Amerikan devletinde büyük bir tahribata yol açtı.

Amerikan devletinin, “Trump sorunu” var. Seçimi kazanmaya daha yakın gibi duran Trump, seçimi kazandığı takdirde ABD ve dünya için yeni gelişmelerin olması kapıda.

Amerikan devleti ve Demokratların tedirginliğiyle geçen seçimde aslında Trump’a söylenen şey, tam da Türkiye’den de hatırlanacağı üzere “Seni başkan yaptırmayacağız.”dır.

Şimdi ABD seçimlerinde, Amerikan devleti ve ABD siyasal küresel elitlerinin ittifakı mı galip gelecek, yoksa Cumhuriyetçi iş adamı, müteahhit Trump ve ABD halkının refah bekleyen kesimleri mi galip gelecek? Ön görmek zor.

Statükocularla değişimciler arasında geçecek bu seçimde, ABD başkanının Harris olması ile Amerikan devleti bir zafer ilan etmiş olacak ve ABD, kendi iç politikalarından çok küresel hegemonyasını güçlendirmek için dış politikaya odaklanacaktır.

Cumhur İttifakı, ABD seçimlerini itidalle izlerken Türkiye’de muhalefetin “Harris” dediğini duyar gibiyim, ya siz?