ABD’deki seçim süreci giderek hızlanıyor. Donald Trump ile Kamala Harris arasındaki canlı tartışmada dış politika, genel olarak çok az gündeme geldi. Dış politika bağlamında daha çok ABD’nin itibarı, Rusya’nın Ukrayna işgali ve İsrail’e kimin daha fazla destek verdiği tartışmaları vardı. Suriye ise gündeme bile gelmedi. Her ne kadar ABD nezdinde Suriye giderek arka plana atılsa da Amerikan seçim sonuçlarının Suriye’yi etkilemeyeceği anlamı çıkarılmamalıdır.

Eğer Trump kazanırsa ABD’nin Ortadoğu’ya bakışında, İran karşıtlığı ve İran’ı sınırlandırma çok önemli bir unsur olacaktır. Türkiye’ye de bu bağlamda bakmak isteyeceklerdir. Nitekim Trump’ın savunma ekibinde yer alması muhtemel kişiler arasında, Türkiye’yi iyi bilen ve Türkiye’ye yakın birçok önemli isim bulunuyor. Bu kişiler, Türkiye’yi İran’a karşı bir bölgesel güç olarak değerlendiriyorlar.

İran merkezli yaklaşım, özellikle Gazze’deki savaş sona erdiğinde daha fazla ön plana çıkacaktır. Trump’ın tekrar Arap devletleri ile İsrail’i bir araya getirerek İran’a karşı bir cephe oluşturması muhtemeldir. Bir yandan İran’ı iktisadi anlamda sıkıştırmaya çalışacak, diğer yandan da İran’ın Yemen, Irak, Lübnan ve Suriye’deki etki alanını kırmaya çalışacaktır.

Ancak bu yaklaşımda, ABD’nin, İran’ı sınırlandırmak için özellikle Suriye’de beraber çalışabileceği etkili tek aktör Türkiye’dir. YPG terör örgütü, ABD’ye, İran’a karşı somut katkılar sunabilecek bir kapasiteye sahip değildir.

Bu jeopolitik gerçeklik, Türkiye ile ABD arasında Suriye bağlamında, Trump’ın da çok sevdiği ‘büyük pazarlığa’ yol açabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump’ın bir araya gelip lider diplomasisiyle ortak bir yaklaşım benimsemeleri mümkündür. 2019 yılındaki sürecin aksine Brett McGurk ve ekibinin Trump’ı köşeye sıkıştırma potansiyeli ise muhtemelen olmayacaktır.

Eğer Harris kazanırsa ABD’nin, Biden dönemindeki politikalarını sürdürmesi ve Obama’nın mirasını devam ettirmesi öngörülebilir. Obama’nın yaklaşımı, İran üzerinden Ortadoğu’daki diğer devlet aktörlerini dengelemek üzerine kuruludur. Ancak Harris’in kurması muhtemel dış politika ve savunma ekibinde de Türkiye’yi iyi tanıyan ve Türkiye’ye yakın önemli isimler bulunabilir.

Harris iktidarında Suriye konusu, önem sıralamasında gerilemeye devam edebilir. Özellikle ABD’nin Irak’tan çıkma sürecinin devam edeceği düşünülürse ABD, Suriye’den çıkma yolunu arayacaktır.

Ya Brett McGurk’un politikasına karşı Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve Amerikan Senatosu’ndaki direnç ortadan kalkacaktır. ABD, Esed rejiminin normalleşmesini açıktan destekleyip Şam ile bir anlaşma sonucunda Suriye’den çıkacak ve karşılığında YPG’ye Suriye’de anayasal bir statü tanınmasını garantileyecektir.

Ya da Harris iktidarında, beklenildiği gibi Brett McGurk’un görev almaması durumunda Harris’in yeni kadrosu, Türkiye ile YPG arasında bir uzlaşı modeli arayışına girecektir. Önce zaman kazanmaya çalışıp Türkiye’nin kabul edebileceği bir formül arayacak ve Türkiye ile anlaşarak sonunda Suriye’den çıkmayı tercih edecektir.

Eğer Türkiye ile YPG terör örgütünü uzlaştırabilecek bir formül bulamazsa Suriye’yi İran’a teslim edip İsrail’in güvenliğini tehdit etmekle nihayetinde terör örgütünü Türkiye’ye teslim etmek arasında kalacak ve karar vermek zorunda olacaktır.