İmani meselelerde hassasiyetlerinden zerrece şüphe etmediğimiz CumhurbaşkanıErdoğan’ın yaptığı konuşmadan sonra bütün şer odaklarına

malzeme taşımaya çalışanları bu noktadan ikaz etmeyi bir borç biliyorum.

İçtihad konusunda Bediüzzaman’ın Mesnevi Nuriye isimli eserinde beş maddelik pek güzel açıklamaları vardır. Konu hakkında değerlendirme yapmak isteyenler öncelikle bu esere müracaat etmelidirler. Aksi takdirde söz ve kelam israfı ile birlikte ciddi hatalara düşmek ihtimali bulunmaktadır. Önce bir dinleyelim ve kulak verelim: “Mesâil-i diniyeden (dini meselelerden) olan içtihad kapısı açıktır. Fakat şu zamanda oraya girmeye altı mâni vardır. Birincisi: Nasıl ki, kışta fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir (kapatılır); yeni kapılar açmak hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem nasıl ki, büyük bir selin hücumunda tamir için duvarlarda delikler açmak gark olmaya (batmaya) vesiledir. Öyle de, şu münkerat (günahların çok olduğu) zamanında ve âdât-ı ecânibin (ecnebi adetlerin) istilâsı ânında ve bid’aların (uydurmaların) kesreti (çokluğu) vaktinde ve dalâletin tahribatı hengâmında, içtihad namıyla kasr-ı İslamiyet’ten(İslamiyet sarayından) yeni kapılar açıp, duvarlarında muharriplerin (saldırganların) girmesine vesile olacak olan delikler açmak, İslamiyet’e cinayettir.

 

İkincisi: Dinin zaruriyatı (zorunlulukları) ki içtihad onlara giremez. Çünkü kat’î ve

muayyendirler (belirlidirler). Hem o zaruriyat, kut ve gıda hükmündedirler; şu zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti onların ikamesine ve ihyasına sarf etmek lâzım gelirken, İslamiyet’in nazariyat kısmında ve selefin (Peygamber Efendimiz’den sonra gelenlerin- asm.) içtihadat-ı sâfiyâne (temiz kalplilikle) ve hâlisânesiyle (saflığıyla) bütün zamanların hâcâtına (ihtiyaçlarına)

dar gelmeyen efkârları (fikirleri) olduğu halde, onları bırakıp, heveskârâne yeni içtihadlar yapmak bid’atkârâne bir hıyanettir. Üçüncüsü: Her zamanın insanlarınca kıymetli addedilerek efkârı celb eden (düşünceleri çağrıştıran) câzibedar (çekici) bir metâ (zamanın değer verdiği görüş) merguptur (gıpta edilendir). Meselâ, bu zamanda en rağbetli, en iftiharlı, siyasetle iştigal ve dünya hayatını temin etmektir. Selef-i Salihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergup metâ, Hâlık-ı Semâvat ve Arzın (Gökyüzü ve yerin Yaratıcısı) marziyatlarını (isteklerini) ve bizden arzularını

kelâmından istinbat (ortaya çıkarmak) etmek ve nur-u Nübüvvet (Peygamberlik nuruyla) ve Kur’an’la kapatılmayacak derecede açılan ahiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak ve vesâilini (vesilelerini) elde etmek idi. Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalbler, ruhlar marziyat-ı İlâhiyeyi( Allah’ın bizden istediklerini) bilmek ve öğrenmeye müteveccih idi.