Türk siyasi tarihinde milliyetçi hareketin en önemli, en karizmatik devlet adamı kimliğinin yanına herhâlde şu ünvanı da ekleyecektir Sayın Bahçeli: En ezber bozan lider.
Üç hafta önce DEM sıralarına gittiğinde bir nezaket selamlaması olarak ifade edilen ancak benim o şekilde değerlendirmediğim DEM Parti ile tokalaşma süreci sonrasında bugün, "Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı'dan DEM'e uzansın. Terör sorunu ülke gündeminden çıksın. Öcalan gelsin, Meclis’te silahları bırakın çağrısı yapsın sonra da umut hakkından yararlanmasının önü tamamen açılsın." dedi.
Daha iki sene önce HDP'nin kapatılması noktasında en kararlı duruşu sergileyen, HDP'yi kapatmayan ve davayı hitama erdirmeyen Anayasa Mahkemesi'nin bile kapatılması gerektiğini söyleyen Sayın Bahçeli'nin bu açıklamasına, elbette şaşırmamak mümkün değil. Ancak devletin menfaati ve milletin bekasını her şeyden üstün gören devlet aklının, kırk yıldan fazla bir süre içinde askeriyle, toplumuyla terörle mücadelesini devlet hafızasında tutarak bu adımı attığını bilmek gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bireye en büyük kötülükleri yapmış terör unsurlarına yönelik içeride ve sınır dışında yapılan mücadele, ne pahasına olursa olsun yapıldı. Yer sofralarında yerleri eksilen gencecik evlatlarımız, annesiz babasız büyümek zorunda kalan binlerce çocuk, verilen şehitler, Mehmetçikler ve evlatlarıyla kucaklaşmanın verdiği mutluluğu bir daha asla bilemeyecek olan anne ve babalar…
Bugün yaşanan bu gelişmeler, yüz binlerce insanımızın elinden alınan hayalleri ve umutları, o gün başka bir umut ile belki yeniden canlandırılamayacak olsa da bundan sonraki nesillere aynı acıları yaşatmamanın çıkış işareti olacaktır.
Umut hakkı, “hapis cezasına mahkûm edilenlerin, kanunla belirlenen sürelerde, iyi hâlinden dolayı koşullu salıverilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesine” denir. Ancak bu hak, modern hukuklarda tanımlanan bir hak olup bizim hukuk sistemimizde, terörle iltisaklı suçlarda müebbet ağırlaştırılmış hapis cezalarında kati olarak uygulama imkânı yoktur. Sayın Bahçeli'nin bu çıkışından sonra terörle iltisaklı suçlarda da koşullu salıverme ve buna ilişkin af gibi düzenlemeler çerçevesinde, bu kişilerin bu haktan yararlanmasını sağlayacak kanuni düzenlemenin Meclis’te gündeme geleceği anlaşılıyor. Bu doğrultuda Öcalan'ın ve Öcalan gibi diğer hükümlülerin de bu haktan yararlanarak tahliyesi, elbette toplumsal barış ve gelecekteki ülke hayalimize hizmet edecektir. Köklerimiz ne olursa olsun, hangi inanca mensup olursak olalım, bu ezber bozan çıkışlara, tek bir Türkiye ve tüm toplum olarak 85 milyonluk kocaman bir aile olabileceğimizi düşünerek yaklaşmak gerekir.
DEM Parti’nin bu konudaki yaklaşımı, inisiyatif almaya hazır olduklarını gösteriyor. Bundan sonra Demirtaş'ın sürecin neresinde olduğu ve neresinde olacağı, yine kilit noktalardan biridir. Süreci Selahattin Demirtaş'tan arındırarak ilerlemek, yaratılmak istenen bu birleşmiş bir toplum, kenetlenmiş bir ülke hayali için eksik olacaktır. Suriye'nin, İran'ın ve Irak'ın içinde yerleşik olan Kürt toplumu ve buradaki Kürtlerin egemenlik arayışlarında PKK, YPG ve PYD'nin alacağı pozisyon, dünden daha çok, bugün Türkiye'yi daha fazla ilgilendirmektedir.
PKK, YPG ve PYD'nin olası İsrail savaşında hangisinin İran'a yakın duracağı, hangisinin İsrail'e yakın olacağını 50 farklı olasılıkla değerlendirebilmek mümkün. Orta Doğu coğrafyasını kendi çıkarlarına göre, proxy savaşları dediğimiz yöntem yani vekil unsurlarla yürütecekleri savaşın, vekâleti verenlere zararı olmayacaktır. Bu savaşların, vekil unsurlarına da zararı olmayacaktır. Zararın, bu çatışma ortamında, masum sivillere ve hayatlarını kaybedecek olan binlerce çocuğa olacağını bilmemiz ve unutmamamız lazım.
Kandil’den Türkiye'ye doğrultulan silah ve tehditlerin, yarın Orta Doğu'daki bu değişen denklemde daha fazla ve daha ileri teknoloji ile üretilmiş silahlar olacağını unutmamamız lazım. Kendini İran'a karşı korumak isteyen İsrail'in bu örgütlere vereceği silah, dünden daha fazla ve daha etkili olurken buna bizim seyirci kalmamız elbette beklenemez.