1 Ekim'de çözüm sürecinden çok daha fazlası olan, Devlet Bahçeli'nin DEM ile el sıkışması devamında grup toplantısında "Türk, Kürt’ü ne kadar seviyorsa o kadar Türk’tür. Kürt, Türk'ü ne kadar seviyorsa o kadar Kürt’tür." sözleriyle vurguladığı Türkler ve Kürtler arasında var olan kardeşliğin anlamını ifade eden cümlelerin peşi sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, sürece destek verdiğini ifade ettiği konuşmasında sarf ettiği sözleri - ki bu konuşma CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'e yönelik kayyım sürecinden üç saat önceydi - gerçek anlamıyla artık hem çözüm hem de barış süreci olarak değerlendirmiştim. Ahmet Özer'e ilişkin soruşturma detayları konuşulurken pazartesi sabahı Mardin, Halfeti ve Batman belediyelerine kayyım atamaları geldi. 1 Ekim itibarıyla Türkiye'nin bu coğrafyada kendine çizdiği rota, bambaşka durakları işaret etmişti. Ayrıca birbirine kenetlenmiş, umutları ve hayalleri ortak olan 85 milyon da bu duraklarda olmaktan memnuniyet içindeydi. Keza yapılan kamuoyu araştırmalarından birinde, “Türkler ve Kürtler birlikte olmalı mı?” sorusuna verilen “Evet” cevabı yüzde 97 oranındaydı. Enflasyonun bel büktüğü, iktisadi problemlerimizi halledemediğimiz, çocuk ölümleri, yenidoğan skandalı benzeri olaylarla bozulan toplumsal psikoloji ve sosyolojimiz, her gün sokaklarımızda yürürken bizler, köşe başındaki meçhul kişi için “Uyuşturucu satıcısı mı?” dediğimiz mahallelerimizde kendimizi güvende hissetmeyişimiz, kurumlarımızın özellikle yargı ve güvenlik ile ilgili kurum ve yapıların eskisi gibi bizi koruyup koruyamadığını düşündüğümüz ülkemizde, ayrıca sınırımızın dışında, bu kez de küresel hegemonyanın aktörleri Orta Doğu'da yeni bir denklem ve bu denklemde o bölgedeki Kürt kartıyla ne yapacaklar kaygısı içinde bir ekim ayında, hepimiz her şeye rağmen gelecek için tutkumuzu, umutlarımızı ve mücadelemizi daha da artırdık.

Orta Doğu’daki gelişmeler hakkında envaiçeşit yorum ve formülasyon yapılıyordu. İsrail’in yanında kim olur, PYD PKK YPG SDG mi? İran, PKK üzerinden nerede, ne yapar? Suriye'nin doğusu, Fırat'ın doğusu, batısında PYD Mazlum Kobani kimlerle iş birliği yapar, Suriye mi, İran mı, Amerika mı hangisine yaklaşır? Rusya bütün bu süreçte geri kalmayacaktır elbette, peki nasıl hareket eder? Amerika 30 milyon Kürt nüfusun olduğu ve yerleşik yaşadığı bu coğrafyada, Kasım seçimlerine rağmen yüzyıllık planlarını değiştirir mi yoksa kısmen gözden mi geçirir?

Bütün bunlar konuşulurken kayyımlar… Mardin Batman ve Halfeti’ye kayyım atandı. Ben şimdiden fikrimi söyleyeyim; bu atamaları asla bu süreci akamete uğratacak bir durum olarak görmüyorum. Hatta bundan sonra bütün DEM belediyelerine kayyım atansa bile ben bütün bu sürecin akamete uğrayacağını düşünmüyorum. Çünkü ok yaydan çıktı…

Öncelikle kayyım meselesi ile ilgili bir hukukçu olarak değerlendirme yapmak isterim. Kayyım müessesesi ne zaman, nasıl ve ne şekilde hayatımıza girdi?

Türkiye’de kayyım uygulamaları, ilk olarak 1980 askerî darbesinden sonra görülmüş, pek çok belediyeye kayyım atanmıştır. Anayasa Mahkemesi 5393 sayılı kanunda yer alan bu müesseseyi, 1988'de iptal etmiş ise de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan 647 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9. maddesi ile kayyım, sisteme geri döndü. 1 Eylül 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 674 sayılı KHK ile hem belediyelerde hem de İçişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda çeşitli düzenlemeler yapılmış; bu düzenlemeler ile belediye başkanlıkları ve belediye meclis üyeliklerine görevlendirme yapılması öngörülmüştür. 674 sayılı KHK kapsamında, Belediye Kanunu’nun 45. ve 57. maddelerine ek yapılmış ve ilgili kanuna geçici bir madde (9. madde) eklenmiştir. Buna göre vesayet makamına, görevden alınan belediye başkanları ve meclis üyeleri yerine atama yapabilme yetkisi verilmiştir.

Bu arada dün DEM Parti Grup başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli imzasıyla, kayyım ataması uygulamasına ve belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına olanak tanıyan yasa maddelerinin değiştirilmesi için 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi bugün TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Kanunların varlığı, her zaman kanunları demokrasinin kurallarına ve işleyişine uygun oldukları anlamına gelmez. Kanuni olmakla özgürlükçü ve demokrasinin gereklerine uygun olmak farklı şeylerdir. Kayyım atamaları kanuna uygundur. Ancak yarattıkları sonuç her zaman adil olmayabilir.

Her ne olursa olsun tüm bu gelişmelere rağmen bugün Sayın Bahçeli’nin grup toplantısındaki konuşması, bizi ideallerimize ve mücadelemize sadık kalmaya ve korkmamaya teşvik ediyor.

Kürtler ve Türkler, ortak kederleri olan ve ortak kadere inanlar olarak tarihimizin bize bıraktığı ortak mirasın ideallerine uymazsak cennette buluşan atalarımıza borcumuzu ödememiz, bugünler bu borcu gelecek nesillere bırakmamızın fırsatıdır. Tarihimizi biliyoruz, sorunlarımızı biliyoruz. Çözümler ise hepimizin elinde ...