Davet bilinci (2)
Süleyman Gülek
Davet, İslâm’ın doğuşu ile başlamıştır, birlikte yürümüştür. Allah’ın yeryüzünün tamamını yok edeceği Kıyamet gününe kadar da devam edecektir. Bu sebeple İslâm’a davet; müslümanların hayatlarında önem kazanmalı, en fazla önem verdikleri bir iş olmalıdır. Bu uğurda vakitlerini harcamalılar ve emek sarf etmelidirler. Asr Sûresinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Asr’a yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan, ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” (Asr, 103/1- 3) Demek ki, diğerleri zarardadır, ziyandadır, sonları perişanlıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Andolsun Biz, her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönder¬dik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlar¬dan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryü¬zünde dolaşın da yalanla¬yanların uğradığı sonucu gö¬rün.” (Nahl, 16/36) Allah’a kulluk yapmayanlar, O’nun emir ve yasaklarına uymayan, İslâm’ın hükümlerine karşı çıkanlara Rabbimiz şöyle buyu¬ruyor: “İşte bu size vaad edilen cehennemdir. Küfür ve inkârınız sebebiyle, yaptığınız kötülüklere karşılık bu gün girin ateşe (cehen¬neme)” (Yâsin, 36/63-64) denilecektir. “Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz.” (A’râf, 7/172) “Peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik ki, peygamberler geldikten sonra, insanların Allah’a karşı herhangi bir bahaneleri olmasın.” (Nisâ, 4/165) Bu gerçekleri Rabbimiz bizlere bildirmektedir. Dünyaya dalmamak, dünyaya aldanmamak esastır. Bize düşen bu fâni dünyanın geçici malına, mülküne, zevkine aldanmayıp Allah’a iyi kul olmaya çalışmaktır. Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Önce yakın akrabanı uyar!” (Şuarâ 26/214) “Ey insanlar! Kendinizi ve ailenizi (yakınlarınızı) yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten (cehennemden) koruyun” (Tahrim, 66/6) Allah’ın emrettiklerini yaparak ve yasak ettiği günahlardan sakınarak kendimizi ve yakınlarımızı cehennem ateşinden korumaya gayret etmemiz gerektiği gibi, aynı şekilde diğer insanların da cehennem ateşinden korunmaları için gücümüz yettiği ölçüde onları da hakka çağırıp bâtıldan sakındırmaya gayret göstermeliyiz. Çünkü Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Mü’min erkekler, mü’min kadınlar birbirinin velileridir (dostları ve yardımcılarıdır), iyiliği emrederler (hakka çağırırlar), kötülükten alıkorlar (bâtıldan sakındırırlar). Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir.” (Tevbe, 9/71) Allah’a davet; hakka, doğruya, iyi, faydalı, İslâmî olan işlere davet... Yani Allah’a kulluğa davettir. Âyetlerden de görüldüğü gibi, hakka çağırmanın ve bâtıldan sakındırmanın, yani insanları İslâm’a davet etmenin önemi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mü’minler olarak Arapça terimiyle “emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker” yapmalıyız. İyilikleri emretmek (hakka çağırmak) kötülüklerden men etmek (bâtıldan sakındırmak) için çaba göstermeliyiz. 3. Davet Görevi Davet, tebliğ, Hz. Âdem’le başlamış, öneminden hiçbir şey kaybetmeden günümüze kadar gelmiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Rabbine davet et.” (Kasas, 28/87) “Hikmetle, güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır.” (Nahl, 16/125) buyurarak inananlara davet görevi bildirilmiştir. Peygamberlerin ayrılmaz vasıflarından biri de tebliğdir. Onlar, Allah’tan aldıkları emir ve yasakları insanlara ulaştırma ve yeryüzünde O’nun râzı olacağı bir hayatın yaşanması adına azamî gayret sarfetmişlerdir. Çünkü bütün peygamberlerin görevi tebliğdir.
Yorumlar