Din; akıl sahibi kimseleri kendi istek ve arzuları ile iyiliğe, hayırlı olan şeylere sevk eden İlâhî bir kanundur. Din; Allah Teâlâ tarafından vahiy yolu ile indirilen, peygamberler tarafından tebliğ edilen, insanların dünya ve âhiret saâdetine, kurtuluşuna vesile olan itikadî ve amelî bir nizamdır. Din, insanların yaratılış gayesini bildirir. Din; İslâm, iman ve ihsandan teşekkül eden bir hayat tarzıdır.

Din; inancıyla, ahlâkıyla, hukukuyla, siyasetiyle, ekonomisiyle bir bütündür. Din, insanları dünya ve âhiret saadetine götüren, içerisine iman, amel ve hayatla ilgili bütün hükümleri alan insan üstü  bir sistemin adıdır. Din ile dünya birbirinden kopuk olmadığı gibi, ahlâk ile din de birbirinden ayrı şeyler değildir. İslâm’da ahlâkın dinden ayrılığı kabul edilemez; çünkü din ahlâk üzerine inşa edilmiştir.

Dünyadaki bütün insanların inanması ve tabi olması gereken son din İslâm dinidir.  İslâm dini bütün insanların dünya ve ahiret  saadeti için gönderilmiş mükemmel bir dindir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19); “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (ona tâbi olursa) asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba (hüsrana) uğrayanlardandır.” (Âl-i İmrân, 3/85); “Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip râzı oldum (beğendim).” (Mâide, 5/3)

Allah Teâlâ’nın insanlar için seçtiği, râzı olduğu İslâm dininden râzı olmayıp beğenmeyenler, “bu çağda, bu asırda İslâm’ın prensipleri uygulanmaz” diyenler, “âhirette de hüsrâna uğrayanlardandır.” Dünya ve âhirette huzur, saadet isteniyorsa, İslâm’dan başka bir din, hayat tarzı kabul edilmemelidir. Allah’a iyi bir kul olmanın, imtihanı kazanmanın tek çıkar yolu Hz. Muhammed (s.a.v.)’i önder, örnek edinmek, onun gösterdiği İslâm’a tam mânâsıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür.

Din ile ahlâk ilişkisine gelince; din iyiyi ve kötüyü, helali haramı, doğruyu yanlışı, belirler. Ahlâk ise bunların hayat tarzına dönüştürülmesini, davranış biçimi ve bilinci haline gelmesini sağlar. Söz gelimi din, hırsızlık yapmayı haram sayar, ahlâk ise kötü ve çirkin kabul eder. Din; doğruluğu, dürüstlüğü, adaleti emreder, ahlâk ise bu davranışların iyi ve güzel olduğunu belirtir. İnsanın var olduğu her yer ve zamanda din ile beraber ahlâk da var olmuştur. Din ve ahlâkın olmadığı yerde huzur ve güven olmaz.

Güzel ahlâk, yalnızca insanın belli başlı bazı davranışlarını değil hayatının tamamını kapsar. Bu itibarla insanın bütün yaşantısının ve hareketlerinin yanında, çevresindeki canlı ve cansız varlıklarla olan münasebeti de ahlâk kapsamında değerlendirilir. Yani Ahlâkın muhtevâsı çok geniştir. İnsanla ilgili bütün davranışlar ahlâkın konusunu teşkil eder.

İnsan hayatını şekillendirme konusunda özgür bir iradeye sahiptir. İyilik de yapabilir, kötülük de, bir başka ifadesiyle, topluma faydalı bir kişi de olabilir, zararlı da.  İslâm’a göre iyi ve güzel olan her şey, birey ve toplum için yararlı ve gerekli olandır. Kötü ve çirkin olan şeyler zararlı ve kaçınılması gerekenlerdir. Dolayısıyla güzel ahlâkın insanlara dünya ve ahirette faydası olduğu gibi, kötü ahlâkın da zararı olmaktadır.

Bu itibarla güzel ahlâk, günümzde çok büyük bir önem arz etmektedir. Güzel ahlâklı olmak, birey ve toplum için çok önemli bir özelliktir. Güzel davranışların toplumda yaygınlaşması, insanların bir arada barış, huzur ve güven içinde yaşamasına sebep olur ve insanlar arasında, sevgi, saygı ve dostluk bağları güçlenir.

Hiç şüphesiz güzel ahlâk, bir mü’minde bulunması gereken temel vasıflardandır. İslâm dini güzel ahlâk sahibi olmamızı ve kötü huylardan ve davranışlardan da kaçınmamızı istiyor. Bir Müslüman İslâm ahlâkına uygun yaşadığında dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar.