İslâm dini, hayatımızın tamamını kuşatmaktadır. Yüce Allah’ın emir ve yasakları, dünyada huzur ve mutluluğa, âhirette ise cennete ulaşmamıza vesiledir. Buna rağmen bazen bizler, dünya meşgalesine dalar, dinimizin hayat veren ilkelerini göz ardı ederiz. Peygamberimizin rehberliğinden ve örnekliğinden uzaklaşır, İslâm’ın hayatımıza anlam katan etkisini yavaş yavaş kaybederiz. Geçici olana meyleder, dünya-âhiret dengesini kaybeder, dünyevîleşiriz.
Yüce Allah şöyle buyurur: “Bu dünya hayatı, sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat, (dünya hayatı değil) âhiret hayatıdır. Keşke bilmiş olsalardı!” (Ankebût, 29/64) Dünya ve âhiretten birisini ihmal etmek insanın mutsuzluk, huzursuzluk sebebidir. İslâm dini, dünya ve âhiret hayatını bir bütün olarak değerlendirir.
Dünya ve âhiretin bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini Kur’ân-ı Kerim ısrarla belirtiyor. “Ey Rabbimiz bize hem dünyada hem de âhirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” (Bakara, 2/201) Allah’ın rızâsına uygun geçirilen bir ömrün akıbeti olan âhiret, iyi ve güzel olacaktır.
Dinimiz, dünya işleri ile meşgul olurken âhiret hayatını unutmamayı tavsiye etmekte, ebedî olan âhiret hayatını kazanmanın yollarını göstermekte, dünya ve âhiret dengesini iyi bir şekilde kurmamızı önermektedir. Peygamberimizin şu hadis-i şerifleri, bu konuyu çok güzel açıklamaktadır: "Sizin hayırlınız, ne dünyasını âhireti için ne de âhiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır." (Cami’üs-Sağir, Terc. c. 2, s. 373, Hds. 2135)
Dünya, bizi âhirete götüren bir yoldur, bir köprüdür. Bu yolda asıl olan, dünyanın zevk-i sefasına aldanmadan helâl dairesi içerisinde iktifa edip haramlara bulaşmadan âhiretimizi kazanmaktır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “İyi bir mü’min hem dünya işlerine hem de âhiret işlerine önem veren kimsedir.” (İbn Mâce, Ticarat 2)
İnsanın gücü yettiğince çalışarak gerek kendisi gerekse ailesi ve çevresi için daha mutlu ve huzurlu bir ortam kurulmasına katkıda bulunması İslâm’da övgüye değer görülmüştür. Nitekim hangi duanın hayırlı olduğu şeklindeki bir soruya karşı Hz. Peygamber şu öğütte bulunmuştur: “Rabbinden hem dünyada hem de âhirette huzur ve afiyet/mutluluk iste.” (Tirmizi, Deavat 84)
Müslüman, dünya nimetlerinden helâl dairesinde istifade etmeli. Olabildiğince dünya imkânlarını elde etmeli, bunun bir kısmıyla ihtiyacını karşılamalı, diğer kısmıyla da insanlara faydalı olma çabasında olmalı; hem de Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etme konusunda son derece hassas olmalıdır ki, dünya-âhiret saadetini elde edebilsin.
İslâm’ın en temel hedeflerinden birisi, insana hem bu dünya, hem de âhiret saadetini kazandırmaktır. Dünya ve âhiret dengesini kurmak her mü’minin başlıca görevidir. Yüce Allah; “İnsanların çoğu dünya hayatını sever ve âhireti bırakırlar.” (Kıyame, 75/20-21); “Hâlbuki âhiret mutluluğu daha üstün, daha hayırlı, hem de ebedîdir.” (A’lâ, 87/17); “Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman, 31/33) diyerek mü’minleri uyarırken, Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum” (Buhârî, Zekât 47) demek suretiyle bu konudaki endişesini dile getirmiştir.
Âyet ve hadislerde, dünya nimetlerinden istifade etmenin değil, âhireti unutarak dünyayı amaç haline getirmenin eleştirildiği görülecektir. İsrafı iktisada, hırsı kanaate, endişeyi tevekküle, bolluğu berekete dönüştürmenin yolu dünya ve âhiret arasında denge kurmaktır. Her iki hayatımıza da hak ettikleri oranda yatırım yapmaktır.
O halde, dünya hayatının göz açıp kapayana kadar geçtiğini aklımızdan çıkarmayalım. Sonsuz olan âhiret hayatımız için hazırlık yapalım. Her işimizde ve davranışımızda gösterişten uzak, sade ve mütevazı olalım. Aşırı dünya hırsı, beraberinde haksız kazanç elde etmeyi, zulmü ve azgınlığı, bozgunculuğu ve yanlış işler yapmayı getirecektir.
Oysaki Allah, dünya ve âhiret dengesinin nasıl olması gerektiğini şöyle ifade eder: “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları (sadece kendi çıkarını düşünenleri) sevmez.” (Kasas, 28/77)
İnsanın bu dünyada yaşadığı hayat, onun kalıcı âhiret yurdundaki durumunu belirlemesi açısından son derece önemlidir. Zira insan, hayır ve şer adına yaptığı her şeyin karşılığını mutlaka görecektir. (Zilzâl, 99/7-8) İnsanlar bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu unutmamalıdır. Hem dünya hem de âhirette mutlu ve huzurlu olabilmenin en önemli yolu, dünya ve âhiret dengesinin iyi kurulmasına bağlıdır.