Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah bunu, elinizden çıkan servete ve imkânlara üzülmeyesiniz, Allah’ın ihsan ettiği nimetler ve imkânlarla şımarmayasınız diye size açıklamaktadır. Allah kendini beğenip övüneni sevmez.” (Hadîd, 57/23) Dünya hayatında mal mülk, evlât, makam ve mevki gibi imkânların insanlara birbirlerine karşı övünmek, Allah’ın haram kıldığı yerlerde kullanmak için değil Allah rızâsına ve insanların faydasına uygun biçimde değerlendirilmek için verilmiş birer imtihan aracıdır. “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” (Enfâl, 8/28) “Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.” (Ankebut, 29/64) Yüce Rabbimiz dünya hayatının durumunu ve değersizliğini belirterek, dünya yaşamına aldanıp kendimizi kaptırarak, âhiret hayatı için hazırlanmayı ihmal etmememiz için bizleri uyarmakta¬dır. Allah’a kulluk yapmayı terk edip emrettiklerini yerine getirme¬yenler, yasak ettiği şeylerden sakınmayan, hevâ ve hevesinin ve gayr-i meşrû isteklerinin peşine gidenler, bu dünya hayatını imti¬han yeri olarak değil; zevk, keyif için, arzu ettikleri gibi yaşama yeri olarak görürler. Dünya yaşamını bu şekilde görenler veya kendini dünyaya bu şekilde kaptıranlar, makam ve mevkileriyle, mallarıyla, mülkleriyle, servetleriyle övünürler. Şu kadar malım, mülküm var, servetim var, son model arabam var, lüks dairem var, şuyum var, buyum var diye bunlarla övünürler. Ve zaten övünmek için bu imkânlara sahip olmaya çalışırlar. Desinler ki: “Şu kişiye bak, şuyu var, buyu var, bravo, akıllı adam, lüks rahat bir hayat yaşıyor!” O da bu sözlerle övünür, gururlanır. Mal ve mülk için daha çok uğra¬şır. Başka ne için? Dünyadaki imkânlardan yararlanıp zevkli, ke¬yifli yaşamak için de mala mülke sahip olmaya çalışırlar. Ve elinde ne imkân varsa bu tip insanlar onunla övünürler. Önce kendisi ile övünür “ben şunu yaptım bunu yaptım, şunu aldım, ucuz aldım, şu¬nu sattım iyi yaptım; ben akıllıyım, beni kimse kandıramaz” gibi sözlerle kendisi ile övünür, gururlanır. Sonra çocuğu ile övünür “be¬nim çocuğum okuyor, teşekkür, takdir alıyor, çok akıllı, Lisede ve-ya Üniversitede okuyor. Doktor, avukat, savcı, vali olacak” gibi sözlerle övünmekte, gururlanmaktadır. Bu tür insanlar övünmek için bir şey bulurlar; kendisiyle, eşiyle, çocuklarıyla anası babası ile, akrabası ile vs. övünerek gururlanarak yaşamlarını sürdürürler. Bu çok yanlıştır. Mü’min kişi¬ler bu tür şeylerden (gururdan, kibirden) kaçınmalıdır. Çünkü Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. (Nisâ, 4/ 36) Allah’a kulluk yapmayanlar başka şeylere kulluk yaparlar. Mala, mülke, şana şöhrete, kadına ve hevâ ve hevesle zevk içinde ya¬şamak için paraya kul köle olurlar. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala mülke) kul olanlar helâk oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikak 10) Mal, mülk, zevk, keyif için yaşayanlar malı, parası ol¬du¬mu çok sevinir, bunlar olmazsa çok üzülür, bunu elde etmek için elinden geleni yapar; helâli haramı düşünüp önemsemez, önem¬sediği tek şey paradır. “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” der. “Bun¬¬lara kul olanlar helâk oldu” buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.s.) İnsanı helâke, perişanlığa götüren şeylerden sakınmalıyız. Mala, mül¬ke, servete, nefse değil; Allah’a kul olmalı ve gereği ne ise yap¬malıyız. Dünya ve âhirette huzur ve mutluluk ancak Allah’a iyi kul olmaya çalışmakla mümkündür. Mü’min kişinin ölçüsü bellidir; Kur’an ve sünnettir ve o, bun¬lara göre hareket eder. Çünkü imtihanı kazanmaya çalışmaktadır. Ölçüsü Kur’an ve sünnet olmayan kişilerin ölçüsü hevâ ve hevestir. Ayrıca hevâ ve hevesleri peşinde gidenleri, bâtıl yolda olanları ölçü alır, örnek alır. “Onlar şöyle yaptı, ben de yapayım” diyerek şeyta¬nın ve dostlarının yolundan gider. Tâbiî ki, bu bâtıl yol onu cehen¬neme götürür. Bir hadiste Müstevrid b. Şeddad (r.a.)’dan rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Âhirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına ben¬zer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” (Müslim, Cennet 55) Bu hadisten de anlaşıldığı gibi Peygamberimiz dünya hayatı¬nın âhiret hayatı yanında ne kadar az, ne kadar değersiz olduğunu vurguluyor. Bazıları, sanki dünya hayatından başka yaşam yokmuş gibi, dünya yaşamına kendisini kaptırarak zevkler, keyifler içinde yaşa¬mına devam eder. Geçici, fâni dünyanın câzibesine aldanıp Allah’a kulluğu terkederler. Bu nedenle dünya malına, mülküne ve zenginliğine Allah’ı unutturacak derecede düşkünlük göstermemek ve bunlara bağlanıp kalmamak, âhireti bir an bile akıldan çıkarmamak gerekir. “Şüphesiz iman edip, sâlih amellerde bulunanlara (güzel davranış sergileyenlere) gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur.”(Büruc, 85/11) Ne mutlu iman, ibadet ve güzel ağlaka önem verenlere!