Her yıl Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda hem BM’nin ve dünyanın egemen güçlerine hem de tüm dünyaya net bir çıkış yaparak “Dünya beşten büyüktür!” söylemini dillendiriyor.
Bu söylem her şeyden önce devrimci bir söylemdir.
Üstelik Erdoğan bu söylemini muhataplarının gözlerinin içine bakarak cesaret ve vakarla söyleyen bir liderdir.
Erdoğan’ın yaptığı konuşmanın ana teması birkaç başlıkta toplanıyor ve bunlardan çarpıcı olanlarının bazılarını sizlerle paylaşıp yorumlamak istiyorum.
“‘Dünya 5’ten büyüktür!’ şiarının temsil ettiği değerlere bugünlerde daha da ihtiyaç duyuyoruz. Uluslararası barış ve güvenliğin, imtiyazlı beş ülkenin keyfine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna şahitlik ediyoruz. Bunun en dramatik örneği, Gazze’de 353 gündür devam eden katliamdır. 7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail saldırılarında 41 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti. Çoğu çocuk ve kadın 41 bin can, 41 bin insan, hem de acımasız bir şekilde hayattan kopartıldı. Yine çoğu çocuk 10 binden fazla Gazzelinin nerede olduğunu kimse bilmiyor. Aynı şekilde 100 bine yakın insan yaralandı, sakat kaldı. Zor şartlar altında görevini yapmaya çalışan 172 gazeteci öldürüldü. Hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü. Açlıkla, susuzlukla boğuşan Gazze halkının imdadına koşan insani yardım görevlileri, 210’dan fazla Birleşmiş Milletler personeli öldürüldü. Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 camiyi, üç kiliseyi vurdular. Onlarca hastaneyi, yüzlerce okulu, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular. Birleşmiş Milletler kürsüsünden BM şartını parçalayarak bir de utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara meydan okudular. İsrail’in temerküz kampına çevirdiği hapishanelerinden sızan görüntüler, nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu çok net biçimde gösteriyor.”
Gazze’deki soykırıma karşı en net söylemleri başından beri Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. BM’de de bir kez daha bunu muhataplarının yüzüne karşı söylemiş oldu.
Bu durum da oldukça kıymetli bir çıkıştı. İnsanlığın vicdanı olarak tekrar tekrar söylenmesi hak hukuk açısından da önemliydi.
Yine insanlığı tehdit eden başka bir mesele de cinsiyetsizleştirme ve LGBT propagandası idi, buna karşı da en net duruş Erdoğan tarafından dillendirildi.
Bu söylemi ve aileyi öne alan söylemleri pekiştiren politikalar noktasında da bu tehdidin farkına varan birçok lider, aileyi sahiplenen politikaları devreye soktu.
“Cinsiyetsizleştirme meselesi bir tercihten ziyade artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, en ufak bir tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırılar giderek yoğunlaşmaktadır. 2024 Olimpiyat Oyunlarının açılışında sahnelenen rezalet, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Masum çocukların, her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği bir spor etkinliği, hem de çok çirkin bir şekilde cinsiyetsizleştirme propagandasına alet edilmiştir. O kötü sahneler sadece Katolik âlemini, Hristiyan dünyasını değil; Müslümanları ve kutsala saygısı olan herkesi derinden yaralamıştır. Türkiye, ne pahasına olursa olsun bu kuşatmayı yarmakta, bu korku iklimine direnmekte kararlıdır.”
Önümüzdeki süreçte de yukarıdaki söylemin Dünyanın gelecek siyaseti açısından etkili bir şekilde öne çıkacağını söyleyebiliriz.
Bu politikaların insan fıtratına karşı açılan savaşa karşı insanlığı savunan söylemlere de Erdoğan’ın liderlik ettiğini görebiliyoruz.