Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere, parasını verdiğimiz iki adet kruvazöre, gönderilen denizciler tam da gemileri teslim almak üzereyken el koymuştu. Uluslararası ticari anlaşmaları bu derece küstah bir şekilde ayaklar altına almak Anglosakson ülkelerin çirkin yüzünü göstermesi açısından iyi bir ders olmuştu.

Belki de Almanya ile beraber bu ikiyüzlü Batılı devletlere karşı savaşa girmemizin en önemli sebeplerinden bir tanesi de budur.  “Sultan Osman” ve “Reşadiye” isimli savaş gemilerinin apaçık gasp edilmesi olayı bu ülkelere güvenilmemesi gerektiğini gösteren önemli bir derstir. Şimdi 108 yıl öncesinde olduğu gibi bu sefer ABD de aynı çirkin davranışı yapmıştır. İngilizler ile aynı anlayışa sahip ve ahde vefa duygusuna sadık olmayan Anglosakson eşkıyası; parası ödenmiş F-35 uçaklarımıza el koymaktan utanmıyor ve çekinmiyor.

İşin daha ilginç olan kısmı ise F-35’lerin bir kısım parçalarını hala Türk firmaları üretmektedir. Ne yazık ki; yapılan ticari anlaşma ve ortak üretim faaliyetlerinin ABD derin devleti ve Yahudi Lobisinin oyuncağı haline gelmiş ABD Başkanı üzerinde hiçbir etkisi olmuyor. Apaçık bir şekilde Türkiye için çok önemli “Hava Savunma Sistemlerini almayacaksınız” diye tehdit edebiliyorlar.

ABD’nin küstahlıkları bu kadar değil ki. Uluslararası hukuku hiçe sayarak 15Temmuz Darbesini yapan Feto’yu teslim etmediği gibi; devlet bankası olan Halkbank yöneticisini tutuklayıp hapislerde süründürebilmiştir. Döviz operasyonları ile Türkiye ekonomisini çökerteceğini açıkça ilan etmekten çekinmemiştir. Ülkemizin içişlerine karışacak derecede küstah bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı iktidardan indireceklerini dahi söyleyebilmişlerdir. Bunlardan başka daha nice çirkinlikleri yapmaya devam edip hatta diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayıp Türkiye’yi açıktan tehdit edecek kadar zıvanadan çıkmış bu durum; artık sürdürülemeyecek bir noktaya gelmiştir.

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin anlayacağı dil ile konuşmaktadır. Çünkü ABD’nin küstah ve aşağılayıcı politikasını kabul etmek ülke itibarımızı yerle bir edecek bir mahiyet taşımaktadır. Eğer boyun eğer isek bunun ülkemizin sosyal-siyasi konumuna ve ülke ekonomisine vereceği zararı telafi etmek mümkün değildir.

Aslında biz bu filmi bundan 40 yıl önce seyretmiş onurlu bir şekilde dik duruşumuz sayesinde savunma sanayimizin gelişmesini gözlerimizle görmüştük. 1974 Kıbrıs harekâtı sonrasında ABD’nin koyduğu silah ambargosu orta vadede ülkemizin yararına olmuştur. Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu nedeniyle elimiz armut toplamamış 1975 yılında; ABD’ye ait 21askeri üs ve tesis kapatılmış 5 bin ABD askeri ve sivil personeli ülkemizden kovulmuştu. Tek istisna olarak Adana’daki İncirlik ortak savunma tesisine; NATO görevi saklı kalmak kaydıyla müsaade edilmişti. Fakat burası da 26 Temmuz 1975 tarihinden itibaren durdurularak Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetimine alınmıştı.

Üstelik Kıbrıs Harekatından dolayı Batılı devletlerin düşmanca tutumu yüzünden neredeyse dünyadan dışlanmış bir Türkiye vardı. Kıbrıs’taki garantörlük anlaşmalarından doğan haklarını savunmak konusunda kararlı olan Türkiye; her ne pahasına olursa olsun geri adım atmamıştı. İşte 2019 yılında Doğu Akdeniz’de henüz keşfedilen petrol ve doğalgaz kaynaklarından istifade etmek için Kıbrıs Harekatının ne derece önemli olduğunu; şimdi daha iyi anlıyoruz. 

Türkiye’nin kararlı tutumu sonrasında gittikleri yolun bir çıkmaz sokak olduğunu anlayan ABD hükümeti, geri adım kararı almak zorunda kalmıştı. Sonunda,  1978 tarihinde ABD Kongresi bu haksız kararı kaldırmak zorunda kaldı. Buna rağmen ABD askeri üs ve tesisleri hemen açılmadı. Türkiye, sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyordu. Fakat ABD ile olan ilişkilerimiz 12 Eylül 1980 tarihinden sonra yeniden eskiye dönmüştü. Kenan Evren ve askeri cuntası, ülke menfaatlerini hiçe sayarak Yunanistan’ın NATO’ya girmesine de müsaade etmişti.

Şimdi durum çok farklıdır. Türkiye’nin dış politikası Sabetay Yahudilerinin etkisinden çıkarılmış ve ülke menfaatleri doğrultusunda yeniden şekillenmeye başlamıştır. NATO’da her söylenen emre “başüstüne” diyen bir ülke yoktur. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme istekleri, Türkiye’nin talebi doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir.

F 35 uçaklarının Türkiye’ye verilmemesinin gelişmiş ve yüksek teknolojinin kullanılması noktasında ülkemize zararı olsa da şu noktada faydası olmuştur:

F 35 uçakları ve üzerindeki yazılım, ülke savunmasını etkileyecek düzeyde mahrem bilgilerin ABD’ye verilmesine neden olacaktı. Çünkü bu uçakların envantere girmesi ile birlikte hava limanları, mevcut cephane ve yakıt stokları güncel olarak paylaşılmak zorunluluğunu doğuruyordu.

Türkiye’ye karşı uluslararası platformlarda açıkça düşmanlık yapan ABD ve bazı NATO ülkelerine bu bilgilerin verilmesi ülke savunmasını olumsuz yönde etkileyecek düzeydedir. ABD bu uçakları satarak bir taşla iki kuş vurmaktadır. Hem çok pahalı bir silah satmakta hem de ülkenin askeri sırlarına sahip olmaktadır.

S 400 Füze sistemlerini Rusya’dan alarak bu tehlikenin önüne geçmiş durumdayız. ABD, ticari olarak parası verilmiş olan uçakları teslim etmeyerek büyük bir skandala imza atmıştır. Yetmedi F 35 projesinin kurucu ortaklarından biri olan Türkiye’yi saf dışı bırakmak için ortaklık sözleşmesini fesh etmiştir. Yeniden kendi kafasına göre ortaklık anlaşması yapan ABD’nin bu çirkin tutumu unutulmayacaktır. Elbette güvenilir bir müttefik olarak ABD’nin tutumu birçok ülke tarafından tartışılacak ve eskiden olduğu gibi her anlaşmaya kimse kolayca imza atmayacaktır.

Kısaca söylemek gerekirse F 35 projesinden Türkiye’yi çıkarmak ABD’ye pahalıya mal olmuştur, vesselam…