19 Ağustos’ta Demokrat Parti Kongresi’nde yapılacak oylamayla büyük ihtimal, Harris başkanlık yarışında yerini alacak. Bana bunu düşündürten en önemli faktör, hiç kuşkusuz para... ABD seçimlerinde, parası olmayan zaten başkanlık yarışından çekilmek zorunda kalıyor, tıpkı geçen seçimlerde Kamala’nın parasızlıktan çekilmek zorunda kaldığı gibi. Şimdi bu kez, Biden için toplanan paralar, Biden’ın yardımcısı olarak Kamala’ya (eğer başkan adayı olursa) aktarılabilecek, aksi takdirde başka birisi Demokrat Parti’den aday gösterilirse Biden için toplanan 100 milyon dolar gibi bir paranın bağışçılara geri iade edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla iade etmek istemeyecekleri para, Kamala’ya aktarılacaktır. Açık kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Kamala, 100 milyon dolara ek olarak şimdiye kadar kampanyası için 80 milyon dolar daha toplamıştır.

Diyeceğim o ki bu para faktörü, seçim işlerinde çok belirleyici… Ama burası Amerika. İnsan her an sürprizle karşılaşabilir. Örneğin 6 Ocak 2021 Kongre baskınından sonra çıktığım bir TV programında “Trump, gelecek seçimlerde yine aday olacaktır.” dediğimde, diğer konuk arkadaşlarım bana gülmüşlerdi. Şimdi ise 34 suçtan hüküm giymiş olduğu hâlde Trump’ın aday olmasını kimse tuhaf karşılamıyor. Tuhaf karşılanmayan bir başka şahit olduğumuz hadise ise Amerikan Kongresi’nde, Netenyahu denen canavarın defalarca ayakta alkışlanması. Alkışlayanların görüntüsü tarihe geçecek ve hiç kuşkunuz olmasın, Netenyahu’yu alkışa tutan Amerikan Kongre üyeleri, kendi tarihlerinde birer kara leke olarak anılacaklardır. O görüntüleri izlerken bir kez daha, Amerikan vatandaşı olmadığım için şükrettim yoksa gerçekten Amerikalı olduğum için utanırdım. Ama dediğim gibi para ve çıkarlar, ABD’de bir katili bile alkışlattırıyor. Netenyahu’nun beni en derinden yaralayan sözleri ise kendisinin çocukları öldürdüğü savaşı, “barbarlar ile medeniler arasındaki savaş” olarak betimlemesiydi. Eğer bu savaşta çocuklar barbarsa ben barbarım. "Savaş suçlusu" pankartı açan Demokrat Partili Kongre Üyesi Rashida Tlaib hariç, tüm Amerikan kongre üyelerini esefle kınıyorum.

Tuhaf karşılanmayan başka bir konu ise Paris Olimpiyatları’nın açılış töreninde yaşanan rezalet görüntülerdi. LGBT propagandasının yapıldığı ve Leonardo da Vinci'nin Hz. İsa'nın havarileri ile yediği yemeği konu alan "Son Akşam Yemeği" isimli tablosunun "drag queen" gösterisiyle canlandırıldığı tören, tam bir rezaletti. Bu saçmalıkları                 “inovasyon, yenilikçilik, özgürlük” ya da “Fransa’da her türlü çeşitlilik vardır.” gibi yorumlayanlara, şaşırıp kalıyorum. Biliyorum, pek çoğunun, özellikle gençlerin kafasında müthiş bir karışıklık var…Zaten bu törende gördüklerimiz, Macron’un “This is France.”  demesi, hepsi pazarlama yöntemleri. Siz, bunlara kanarsanız “özgürlükçü, yenilikçi” vb. oluyorsunuz, eleştirirseniz “geri kafalı, muhafazakâr, inovasyondan anlamayan, dinozor”. Ama işin aslı öyle değil. Diğer bir deyişle Paris’teki açılış töreni bize, yeni dünya düzeninde piyasaya/uluslararası sisteme sürülen yeni belaları, açıklıkla göstermesi açısından gayet yararlı olmuştur. Her türlü sapkınlığın normalleştirildiği, gençlerin cinsel tercihlerinin saptırıldığı ya da saptırmaya özendirildiği, ulus devletlerin çözüldüğü, dinin etkisinin kırıldığı bir yeni düzen tahkim edilmeye çalışılıyor. Bunun, çok önemli siyasi, sosyolojik nedenleri var elbette. Bu nedenleri, bir başka yazıda ele almak dileğiyle iyi haftalar.