Allah’a isyan ederek dünya hayatına hırsla kapılmak ve âhireti göz ardı etmek, cehennemle cezalandırılacak bir suçtur. Yüce Allah şöyle buyurur: “İşte bunlar, âhireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azabları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.” (Bakara, 2/86) Oysa Allah, (c.c.) Kur’an âyetleriyle insanlara dünya hayatının gerçek yüzü hakkında bilgi vermiş ve onları bu sahte dünyaya aldanmamaları konusunda uyarmıştır. Allah bir âyette insanlara âhireti unutturarak, onları dünyaya bağlayan tutkuların neler olduğunu şöyle bildirmiştir:

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.” (Âl-i İmrân, 3/14) Dikkat edilirse, âyette üzerinde durulan dünya nimetlerinin ortak yanı, hepsinin de sınırlı ve geçici zevkler olmalarıdır. Dünya hayatı nefsanî istekler için süslü, cazibeli yaratılmıştır.

Bir hadiste Ebû Said el-Hudri (r.a.) Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle de­diğini rivâyet etti: “Dünya hayatı çekicidir. Şüphesiz Allah size dünyalık, yani servet ve mevki (imkân) verecek, nasıl amel edece­ğinize de (hayra mı şerre mi sarfedeceğinize) bakacak, dünyaya aldanıp âhireti unutmaktan ve kadınlara uyup yolunuzu şaşırmak­tan dikkatle sakının.” Nesâî’nin rivâyetinde şu ziyade vardır: “Ben­den sonra erkekleri en çok şaşırtan, yoldan çıkarıp felâketlere sü­rükleyecek şey kadınlar olacaktır.”  (Müslim, Zikr 99) Hadiste de görüldüğü gibi dünya yaşamı tatlı ve çekicidir. Bu sebeple İnsanoğlu dünya ve içindekilere aldanmaya meyillidir.

Dünyanın her türlü süsü, makamı, malı-mülkü, zenginliği geçicidir. Bu cazibeye, zevke ve keyfe zenginliğe, mala-mülke, makama aldanmamalıdır. Yüce Allah şöyle buyurur: “Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.” (Muhammed, 47/36) “Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.” (En’âm, 6/70)

Âhiret mutluluğunu elde edebilmek için, dünyaya ve dünyalığa kapılmamak gerekir. Bunun anlamı, dünyalık mal ve mülke sahip olmamak değil, sahip olduğu malın ve mülkün geçiciliğini ve onların gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmektir. Çünkü çalışıp çabalamak, dünyadaki rızkını kazanmaya gayret etmek, başkasına el açmamak, kimseye muhtaç olmamak, elinin emeğiyle geçinmek gibi çok asil ve soylu prensipler, dinimizin önemli emirleri arasında yer alır. Burada kaçınılması gereken dünya hayatı değil, dünya hayatına aldanıp, âhiret hayatını unutmak ve orası için hazırlık yapmamaktır. Müslüman elbette dünyasını kazanmak için çalışacaktır. Çoluk çocuğunun rızkını temin etmek, insanlara faydalı olmak, dinine ve insanlara hizmet etmek için çalışmak zaten dinimizin bizlere emridir.

Müslüman insan daima veren el olmalı, alan el olmamalıdır. Başkasına yük olmak yerine, başka insanlara faydalı olmalı, onların dert ve sıkıntılarını gidermek için çalışmalıdır. Bütün bunları yapabilmek için dünya hayatı için çalışması ve bu sayede âhiret kazancını elde etmesi ne güzel bir davranış tarzıdır.  Bu hakikat Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan edilir: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas, 2877) Dünya hayatı insanın nefsine hoş gelecek şekilde yaratılmıştır. İnsanların genelde dünya hayatında ki amaçları; evlenmek, iyi bir iş ve kariyer sahibi olmak, güzel bir ev ve araba almak, çocuklarını iyi bir okulda okutmak, onları meslek sahibi yapıp sonra evlendirmektir. Bütün bunlar tabi ki hayatın akışı içindeki normal beklentilerdir. Yanlış olan bu amaçları gaye edinmek, sadece bu amaçlar uğruna yaşamaktır. Oysa âyette belirtildiği gibi “Hayatta ki tek amacımız Allah’a kul olmak” (Zâriyat, 51/56) olmalıdır. Evlilik, ev, araba veya kariyer sahibi olmayı da yalnız O’nun rızâsı için istemek ve Allah’ın bize sağladığı tüm imkânları O’nun yolunda kullanmak Kur’an’a en uygun aklıselim mü’minlerden beklenen bir tavırdır. Bu nedenle dünya hayatının akışına kendini kaptırıp iman, ibadet ve güzel ahlak sahibi olmasına mani olmaması için gereken gayret gösterilmelidir. Çünkü dünya ve ahiret mutluluğu bunu gerektirir.