Kemiyet-keyfiyet denklemleri ne yazık ki çoğunlukla yanlış kurulur. Sebep sonuç ilişkilerine o kadar çok bağlanılır ki Cenab-ı Allah’ın kudreti, kayyum, hâkim isimleri ve tecellileri ihmal edilir. Sayıca az almak sonucunda mağlubiyeti peşinen kabul etmek gibi bir hataya düşülür. 

İşte FETÖ örgütünün hali ortadadır. Sırf dünya için yaratılmış gibi her şeyi buna göre kurup planladılar. Allah’da onların planlarını başlarına geçirdi. Her yerde zelil ve perişan oldular. Zarara kendi rızası ile girenin lehinde bakılmaz. Bu nedenle Feto yalancısının yüzünden başı belaya girenlere acımamalıdır. Belki sevinmek dahi gerekebilir çünkü belki bu sayede Süfyaniyetin 4. Rüknü olduğunu bihakkın ispat eden Feto’yu tanımaya fırsat olduğu ve onun fitnesinden kurtulmaya vesile olduğu için şükretmek gerekir.

Her şey; sebeplerin gücü ile ve kendi kendine cereyan ediyor diye düşünen Feto kezzabı işte burada hata etti. Allah’ı unutup her an müminlerin imdadına yetişeceğini düşünemedi. ABD ve Siyonistlere tapınacak kadar bel bağladı ve işte sonucu ortada. 

Allah, “Lâ taknetû min râhmetillah” (39/53) Allah’ın Rahmetinden Ümidinizi Kesmeyin!.. (Zümer Suresi, 53. Ayet) buyurarak her an her vakitte O’na dayanmamız gerektiğini ve asla ümidimizi kaybetmememizi emrediyor ve materyalist batı felsefesinin dayattığı bu tuzaktan kurtulmayı istiyor. 

Her zaman için sayıca üstünlük kalitenin varlığını göstermez. Bazen kalite yani keyfiyet (quality) çok önem kazanır. Allah’ın takdiri sayıya göre değil keyfiyete ve kaliteye göredir. İnsanların çoğu dalalete düşmüş ve Allah’ı inkâr etmiş olsa dahi bu durum değişmez. Çünkü önemli olan o az sayıdaki kaliteli insanın bulunması ve Allah’a ibadet ve itaat etmesidir.

Bediüzzaman haksız yere hapse atılıp sürgüne gönderildiğinde dahi şunları söyler:  “Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imanîye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.”

İşte reklamın iyisi kötüsü olmaz. İster beğensin ister beğenmesin Risale-i Nur gibi çok kıymetli eserlerin varlığı ve imanı muhkemleştirip tahkim etmesi çok önemlidir. Ki bunu olumsuz biçimde göstermek isteyenler olsa dahi ilan etmek faydalıdır. Şimdi Feto fitnesi yüzünden kenara çekilip iman kurtarma hizmetinden geri kalanların kulağı çınlasın.

Bu konuda kendi hesabıma şöyle bir vazife almaya çalışıyor ve dikkatleri Risale-i Nur eserlerine çekmeye çalışıyorum. İktisat konusunda Risale-i Nur eserlerinden istifade ile bir doktora tezi hazırlayarak Bediüzzaman Said Nursi’nin büyüklüğünü ve asrımızın en değerli şahsiyetlerinden bir tanesi olduğunu ilan etmeye gayret sarf ediyorum. Yurt içi ve yurt dışı seminer/konferanslarda Bediüzzaman’ın dile getirdiği “Malikiyet ve Serbestiyet Devri’ni” anlatarak bu külliyatın sosyal hayatımıza kazandırdığı eşsiz bilgileri ve marifeti paylaşmak için yazıp çiziyorum.

Çünkü Risale-i Nur’a ihtiyacı olmayan kim vardır? Ona müştak olmayan veya olmayacak kimdir? Sırf şeytan-ı racîmden ve birkaç iflâh olmaz zındıktan başka? 

O halde herkese Risale-i Nur’daki hazineleri ilân etmeliyiz ve daha çok çalışmalıyız. Tebliğ maksadıyla Ebu Cehil’in kapısını kaç defa çalmış bir Peygamberin (asm) ümmetine de ancak böylesi yakışır. 

Kendisine işkence etmiş insanlara (Huneyn savaşlarının ardından) sırf gönülleri imana biraz daha ısınsın diye fazladan ganimet vermiş bir edebin takipçisi olan

Bediüzzaman’a kulak verelim: “Hem bilirsiniz ki, hapiste size yazdığım gibi, benim idamıma hükmeden adamlar, beni işkenceli tâzip edenler, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben, onları helâl ediyorum”.