Ukrayna, Gazze, İsrail, Lübnan ve İran derken Türkiye’nin gündemi doğal olarak bölgemizde endişe verici bu çatışma ve savaş alanlarına yöneliyor. Suikastlar, hava saldırıları, füze saldırıları ve sivil kayıplar, bölgesel savaş tehlikesini belki de her gün artırıyor. Doğal olarak sivil halktan güvenlik bürokrasimize kadar herkes bu bölgelerdeki gelişmelere odaklanıyor.

Ancak yine, ısrarla ve inatla Suriye diyorum.

Suriye’deki durum görece hafifledi. Gerilim göreceli olarak azaldı. Gündeme girmekte zorlanıyor. Çoğu insan Suriye meselesini tali olarak görmeye başladı.

Durum öyle değil. Suriye meselesi bizim kenara itebileceğimiz bir mesele değil. Türkiye, dış politika yaklaşımında yakın çevresini ne olursa olsun önceliklendirmek durumundadır.

Gazze, İsrail, Lübnan ve Ukrayna kenara itilsin demiyorum. Tam tersine, Suriye'ye olan konsantrasyonumuzu kaybetmemeliyiz diyorum.

Suriye’deki durum, Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamıyor.

Suriye’deki PKK/YPG’nin sözde devletçiği hâlâ orada duruyor. Üç milyon Suriyeli Arap ve Suriyeli Kürt, YPG’nin kontrolü altında yaşamaya devam ediyor.

Örgütün 5 ila 14 senedir kontrol ettiği bölgeler var. Daha net söyleyeyim: Örgütün yetiştirmeye çalıştığı bir nesil var Suriye’de.

İran’ın Şii milisleri, İsrail ile olan tüm gerginliğe rağmen hâlâ Türkiye sınırına yakın yerlerde bulunuyor. İran Suriye’yi kalıcı olarak kendi kontrolüne almak istiyor ve Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak öncelikli hedefi. Bu bağlamda YPG ile iş birliği yapıyor ve YPG’ye silah veriyor.

Rusya, YPG’yi korumaya devam ediyor. Hatta Türkiye sınırının neredeyse sıfır noktasına yeni üs kurdu. YPG’yi himayesine alıyor.

Esed rejimi, YPG’nin kontrol ettiği bölgelerdeki silahlı unsurlarını konuşlandırmaya devam ediyor. 2019'da Abdullah Öcalan’ın manevi oğlu Mazlum Abdi ile imzaladığı anlaşmaya sadık kalmaya devam ediyor.

ABD ise YPG’ye olan ekipman, para, silah, mühimmat ve eğitim desteğini sürdürüyor. Örgüt, Amerikan himayesi bölgede benim araştırmalarıma göre, petrol üretiminden yılda yaklaşık 1,3 milyar ile 1,7 milyar dolar arasında para kazanıyor.

Sadece YPG ve İran destekli Şii milislerin Türkiye’ye oluşturduğu güvenlik riski değil, aynı zamanda İdlib bölgesinde Heyet Tahrir eş-Şam’ın hâkimiyeti de devam ediyor. Ve o hâkimiyet her geçen gün daha da fazla kök salıyor.

Güvenli bölgelerde ise asayiş, yönetim ve meşruiyet krizleri sebebiyle, Türkiye aleyhinde gelişen bir sosyoloji bulunuyor.

Tüm bu sorunlar ve riskler kenara itilebilecek konular değil.

Türkiye evet, belki askerî olarak Gazze’deki sivil katliamı durdurma kapasitesine sahip değil.

Evet, belki İran ile İsrail arasındaki gerilimin rayından çıkıp bölgesel savaşa dönüşmesi konusunda diplomasiden öteye geçemiyoruz.

Ama Suriye’de istediğimizi yapabilecek güce ve kudrete sahibiz!

Ne ABD ne Rusya ne İran ne de başkası Türkiye’yi güvenli bölgede meşru ve yerel halkın kabul ettiği bir yönetim modelini tesis etmekten alıkoyamaz.

Ukrayna savaşı devam ederken, Gazze’deki sivil katliam sürerken, savaşın Lübnan’a sıçraması tehlikesi ciddiyken Türkiye’ye karşı Suriye’de durabilecek bir gücün olduğunu düşünmüyorum.

Krizler hem risktir hem de fırsattır.

Ben de diyorum ki riskler konusunda yapabileceklerimizi zaten yapıyoruz. Artık fırsatları da değerlendirelim.