İsraf, dinî bir kavram olarak, insanın sahip bulunduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi demektir. İslâm, insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda dengeli davranmasını istemiştir. Bir âyette, “Ey âdemoğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyiniz. yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz.

Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’râf, 7/31) buyrularak israf yasaklanmış; başka bir âyette de, “Elini bağlı olarak boynuna asma, onu büsbütün de açıp savurma. Sonra kınanmış pişman bir halde oturup kalırsın” (İsrâ, 17/29) buyrulmak suretiyle hem israftan, hem de cimrilikten kaçınılması öğütlenerek dengeli davranılması istenmiştir.

Günümzde lüks ve israf müslümanları esir almış, burnunun dibindeki fakir ve ihtiyaç sahiplerini göremez hale getirmiştir. Dünyaya aşırı düşkünlük illeti müslümanların zekât, sadaka, borç verme, yardımlaşma vb. infak duygularını oldukça zayıflatmış, sahip oldukları zekât potansiyelini gerektiği gibi hesaplayıp yerine ulaştırsalar açlık ve sefalet içinde kıvranan müslümanlar bu durumdan kurtulabilir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, halen 600 bin kişi Türkiye’de açlık sınırında yaşarken, günlük 5 milyon ekmek çöpe atılıyor “Yeyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, Allah israf edenleri sevmez”(A’râf, 7/31) âyeti israftan kaçınmamız gerektiğini bildirmektedir.

Bu açıdan aile huzurunu ve mutluluğunu sağlayan en önemli faktörlerden biri de israftan uzak sade bir yaşam biçimini tercih etmektir. Sadelik; özentiden, gösterişten, lüks ve israftan uzak durma halidir. Sadeliğin ölçü olarak alınmadığı bir hayatta mâneviyat bozulur, duygular sahteleşir, gösteriş ön plana çıkar. Bunun sonucu olarak da, hayatın dengesi bozulur, tatminsizlik belirir ve dünyaya aşırı bağlılık, mala ve lükse düşkünlük hastalığı baş gösterir. Lüks hayatın temelinde dünyevîleşme, ölümü unutma ve israf tutkusu yatmaktadır. Nice kişilerin lüks merakı yüzünden aile hayatları son bulmuştur.

İsraf ve lüks; harcamada ölçüsüz ve gereksiz harcamadır. Cimrilik ise, çok az harcamak, pintilik yapmaktır. İkisi de dinimizce hoşgörülmemekte ve yasaklanmaktadır. Dinimiz “Veren el alan elden üstündür.” (Tirmizî, Zühd, 32) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”( Buhari, İman, 74)  gibi hadislerle cimriliği reddedip “Vermeyi” emrederken, “Elini boynuna bağlayan kimse gibi, eli sıkı, cimri olma (İsrâ, 17/29) gibi âyetlerle de cimriliği yasaklamıştır.

Müslüman daima itidali tercih etmeli, bir taraftan vermesi gereken yerlere verirken, bir taraftan da tutumlu olmalı, tasarrufa önem vermelidir. ısraftan sakınıp infak etmeli, cimrilikten sakınıp tasarrufa yönelmelidir. İsraf, İslâm’ın ileri derecede hoş görmediği lüks hayattan kaynaklanmaktadır. Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanmaması için, malın zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olması, İslâm tarafından reddedilmiştir. Bu nedenle lüks, bir toplum için “şer” kabul edilmiştir.

Günümüzde maalesef Müslümanlar olarak yaşamımız, giyim-kuşamımız, yememiz, içmemiz, hayatımızı düzenlememiz İslâmî esaslara dayanmamakta. Fazlaca israf ediyoruz. İhtiyaç tanımını kendimize göre değiştiriyoruz. Nefsimizin arzuladığı şeyi ihtiyaçlaştırıyoruz. Aile hayatımız da ferdi hayatımızın bir benzeri. Evlerimiz kanaatkâr bir mü’minin evine değil de, en hafif tabirle zevk ve safa içinde yaşayan bir gafilin evine benziyor. Lüks ve gereksiz eşyalar evimizi doldurmakta, moda takip edilerek, bu eşyalar eskimeden değiştirilmektedir. Allah Rasûlu (s.a.s.) ibadet maksadıyla bile olsa abdest ve gusülde suyu kullanırken israftan ve lüzumsuz yere su sarfiyatından sakındırmış ve aykırı davrananları da uyarmıştır. Nitekim ashaptan Sa’d b. Ebî Vakkas’ı (ra); “(Ey Sa’d!) Nehir kenarında bile abdest alıyor olsan israf etme!”  (İbn Mâce, Tahâret, 48)  diye ikaz etmiştir.  Mü’min her hususta dengeli davranmalıdır, aşırıya gitmemelidir. Ne israf etmeli ne de cimrilik yapmalı, dengeyi sağlamayı bilmelidir.