İnsanlar mutluluk arayışı içersindedir. Çünkü her insan mutlu olmak ister. Fakat mutluluğun nerede aranacağı bilinmediğinden genellikle netice alınamıyor. Mutluluk, para, mal-mülk, makam, şan, şöhret gibi şeyleri elde etmekte aranıyor. Sadece bu gibi şeylerle mutlu olunacağı zannediliyor. İnsanların mutluluğa ulaşmak istemesi gayet normal; ancak mutluluğun ne demek olduğunu yeterince bilmedikleri için, onu dünya zevkleri, zenginlik, makam ve mevki gibi yanlış şeylerde ararlar ve bu yanlışlık yüzünden gerçek mutluluktan mahrum kalırlar.

 Mevlâna şöyle der: “Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.” Mutluluğu sadece maddî şeylerde aramak, onu yanlış yerde aramak demektir. Çünkü mutluluğun yeri kalptir. Tolstoy da şöyle der: “Mutlu olmak istiyorsak, cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalıyız.”; “Saadeti ihtiraslarda değil, kendi kalbinizde arayın. Saadetin kaynağı dışımızda değil, içimizdedir.”

 Mutluluğu, mal-mülk, makam-mevki ve eğlencelerde arayanlar gerçek mutluluğa kavuşamazlar. Nice para, mevki, şan-şöhret sahiplerinin huzura eremediklerini, mutluluğa kavuşamadıklarını görmekteyiz. Mevlâna mutluluğun ve üzüntünün nasıl oluştuğunu şu şekilde belirtiyor:  “Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.” Yani iyiliklerin ve sevapların insanı mutlu edeceğini, kötülüklerin ve günahların da mutsuz edeceğini vurguluyor. Dolayısıyla İslâmî anlayış ve yaşayışın dışındaki düşünce, anlayış ve yaşayış gerçek anlamda başarı ve mutluluk getirmez.

Gerçek başarı ve mutluluk, İslâmî inanç, ibadet ve ahlâkî yaşayışla mümkündür. Bu sağlanmadan, ortaya konulmaya çalışılan her mutluluk girişimi, başarısız olmaya mahkûmdur. Bu şekilde mutluluğa ulaşıldığı sanılsa bile, böyle bir mutluluk, yapay, geçici ve sahte bir mutluluktan ibarettir

Mutluluk, insana sevinç ve huzur verir. Mutluluğun zıddı üzüntüdür. Üzüntü de insanı içten yıkar, mutsuz kılar ve çeşitli hastalıklara yol açar. Hayat her zaman için iniş ve çıkışlarla doludur. Mutluluk sorunsuz bir hayat değil, sorunlarla başa çıkabilme yeteneğidir. Mutluluk ulaşılması gereken yer değil, gidilen yoldur.

Mutlu olmak için olumlu düşünmek ve kusurlara değil, güzelliklere; soruna değil, çözüme odaklanmak gerekir. Mutluluk bize çok yakın olabildiği kadar çok uzak da olabiliyor. Aslında mutluluk uzaklarda değil, yakınımızda, bizim içimizde. Sahip olduğumuz imkânların farkında olabilirsek eğer mutlu oluruz.

Elimizdeki imkânlara “yok gözüyle” değil de “var gözüyle” bakmayı başarabildiğimiz zaman, elimizde neler olduğunu görürüz ve bu imkânları bize nasip eden Yüce Allah’a çokça şükrederiz. İşte o zaman imkânlarda bir artış söz konusu olur ve mutluluğu yaşarız.

Doğru İslâmî anlayış ve güzel davranışlarla kişiler gelişir, olgunlaşır. İlkeli, tutarlı, dengeli, kararlı, sabırlı ve güçlü bir kişilik oluşur. Böylece insan hem kendine, hem de başkalarına faydalı olur. Güzel davranışlar sergilemek; ferdî, ailevî ve toplumsal mutluluğu sağlar. Sadece dünyadaki mutluluk yeterli değildir. Hem dünya hem de âhirette mutlu olabilmenin en önemli yolu, dünya ve âhiret dengesini kurmadaki başarımıza bağlıdır.

Zira  İslâm’ın emir ve yasaklarına uymaya gayret eden Müslümanlar dünya ve ahrette mutlu, hzurlu bir hayat yaşarlar. Gerçek mutluluk dünyada değil; ahirette, Cennettedir. “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64); “Âhirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına ben­zer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” (Müslim, Cennet 55).

Dünya hayatı­nın âhiret hayatı yanında ne kadar az, ne kadar değersiz olduğunu ayet ve hadis bildiriyor. Bazı kişiler, sanki dünya hayatından başka yaşam yokmuş gibi, dünya yaşamına kendisini kaptırarak  helal ve haramı düşünmeden zevkler, keyifler içinde yaşa­rlar. Geçici, fâni dünyanın câzibesine aldanıp Allah’a kulluğu terk ederler; imana, ibadete, güzel ahlaka önem vermezler ve İslâm’a aykırı bir hayat yaşamaya  devam ederler ve böylece  dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu olamzlar.

Dünya hayatının nimetleri gecicidir ve her an bir üzücü olayla karşılaşmak söz konusudur. Ahirette, Cennette nimetler devamlıdır, orada sorun yok, üzüntü yok, sadece sevinç ve mutluluk var. Asıl mutlu olunacak yer Cennet olduğuna göre, gecici dünya yaşamına aldanıp ahreti, Ceneti unutup dunya yaşamına dalmak, ibadetleri terk etmek ve günah olan, haram olan  şeyleri yapmak akıl karı değildir.

Bu gerçeği bilenler ve buna inananlar Ahiret’e yatırım yapmayı ihmal etmezler, Allah’ın emir ve yasakalraına titizlikle uyarlar. İbadetlerini yaparlar, güzel ahlak sahibi olmaya çalışırlar ve günahalrdan, haramlardan sakınırlar. Aksi halde, kişiler kendilerine yazık etmiş olurlar. Dolayısıyla dünya ve âhirette mutlu olmak için, yaşadığımız anı en güzel şekilde yaşamalıyız. Her an, İslâm’ın  emir ve yasaklarına uymayaya gayret etmeliyiz!