Türkiye’nin maruz kaldığı darbeleri ve darbe girişimlerini biliyoruz.

1960 Darbesi de 1980 Darbesi de verilen muhtıra ve e-muhtıralar da dâhil, ABD’nin “our boys” (bizim çocuklar) dediği ABD çocukları tarafından yapılmadı mı?

Yapıldı.

15 Temmuz Darbe Girişimi’ni de ABD adına çalışan casusluk şebekesi FETÖ organize etti. Onlarla iş birliği yapan başka ‘ABD’nin çocukları’ da vardı elbette.

Türkiye Cumhuriyeti, Selçuklu ve Osmanlı’nın devamı olarak bin yıldır Anadolu coğrafyasında varlığını sürdürüyor.

Osmanlı, son döneminde zamanın ruhunu yakalayamadı.

Sefahate düştü, borçlandı. Borçlarını çeviremedi.

Askerî ve iktisadi gelişmelere ayak uyduramadı.

Hedefteki ülke idi.

Sonuç malum.

Türk milleti ve devleti, ‘Millî Mücadele’ye girişti.

Bu süreç esnasında da ‘mandacı’ bir zümre türedi.

Kimisi Amerikan mandası kimisi İngiliz mandası taraftarı idi.

O dönem ‘mandacılık’ fikri kabul görmedi.

Sivas Kongresi’nde “Manda ve himaye, kabul edilemez.” kararı çıktı.

Türk milleti, ‘himayeyi’, inandığı Allah’tan bekledi ve göğüs göğüse işgalcilerle savaşarak onları kovdu.

Bugün de geldiğimiz süreçte, “Türkiye Batı’ya rağmen bir şey yapamaz.” görüşüne ‘iman’ etmiş bir kitle var.

Bu kitle her parti içerisinde kendisine yer bulabiliyor. Geçmişte, AK Parti içerisinde Abdullah Gül bu kesimin en önemli temsilcisi idi.

CHP gibi partiler ise hep ‘Batıcı’, Batı yanlısı bir tavır içerisinde olagelmişlerdir.

15 Temmuz Darbe Girişimi, “gücünü milletten alan Erdoğan’”a ve Türk milletinin egemenliğine karşı yapılmış bir darbe girişimi idi. Zaten 17-25 sivil darbe girişimi de ‘Erdoğansız bir AK Parti’ oluşturmak için yapılmamış mıydı?

Ya Gezi olayları?

Bu girişimlerin temel amacının, “Tam bağımsız ve güçlü bir Türkiye” oluşmasına izin vermemek hatta hayalini bile kurdurmamak olduğunu görüyoruz.

Osmanlı, askerî alandaki gelişmeleri takip etse kendisi de askerî sanayiyi geliştirmiş olsa idi şu an Türkiye dünyanın en güçlü devleti olmaya devam edecekti.

Bugün savunma sanayisi alanındaki yerlilik oranının yüzde 80’lere çıkmış olması, Türkiye’nin ayağa kalkması, birilerini rahatsız ediyor. Savunma sanayisinde İHA, SİHA ve geleceğin teknolojisini yakalayacak Kızılelma gibi niceleri var.

Yani “Tam bağımsız ve güçlü Türkiye” oluşuyor.

Benim ‘yüzyılın seçimi’ olarak nitelediğim 14 Mayıs 2023 seçimlerinde de Erdoğan yine yüzde 52’lik bir oy oranı ile tekrar seçildi.

Erdoğan’ın aldığı oydaki en büyük etken, geçmişteki yaptıkları ve gelecek vizyonu idi.

Dün hedefte olan Türkiye şimdi yeniden hedefte.

Dün Sivas Kongresi'nde "Manda ve himaye kabul edilemez." kararı alınmışken bugün de Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti’ne vesayet oluşturmak isteyen yapılara fırsat vermek isteyenlere karşı net bir tavır almak gerekiyor. Aksi takdirde Türkiye'yi ABD’nin ya da emperyalist Batı'nın ‘peyki’ yapmak için birilerinin çabası devam edecektir.

Türkiye’nin istikametini ya da kontrolünü, Batı emperyalizminden tarafa yapmak isteyenler var. Ancak Türkiye, reel politik olarak tüm bunları aşmış; BRİCS ülkeleri de aralarında bizi görmek istiyor. Ama nihayetinde Türkiye, kendi menfaati nerede ise ona göre istikamet çizmek zorundadır.

Ama şunu net olarak söyleyebilirim ki Türkiye sürekli kendisine darbeleri planlayan, tezgâhlayan ABD ile birlikte olamaz. Onların sözlerine güvenerek istikamet çizemez.

Türkiye’nin istikameti, ‘Tam bağımsız ve güçlü Türkiye’ olmazsa büyük sıkıntılar yaşanır.

Bugün emperyalistlerin en önemli temsilcisi olan Osman Kavala gibi isimler üzerinden Türkiye’ye istikamet çizmek isteyenler de Türkiye’nin, emperyalist Batı’nın güdümünde devam etmesini isteyenlerdir.

Unutmamak gerekir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm mücadelesi bu ve benzer yapılara karşı olmuştur.