Bol rızık ve verilen nimetler birer sınama olduğu gibi, başa gelen üzüntü ve kederler, belâ ve musîbetler de birer imtihandır. (Bakara, 2/155) İnsana bazen iyilik halinin bazen sıkıntının isâbet etmesi aslında bir İmtihandır. İmtihan her bir birey için ayrı cereyan etmektedir. Her ferdin imtihanı ayrı ayrıdır. Kimi zenginliğiyle, kimi fakirliğiyle, kimi evlatlarıyla, kimi eşiyle, kimi ana-babasıyla, kimi hastalıkla, vb. nice imtihan şekilleri. İmtihanlar ayrı ayrı olsa da imtihanlarda başarılı olma şekli ise tek. Oda; Sabır. Tabii ki, yarının neler getireceğini merak ederek korkmak yerine, yaşanan olayların bizim için bir imtihan olduğunu ve bize özel yaratıldığını düşünmek, Allah’a yakinimizi artırırken imani olgunluğa da erişmemizi sağlar. Ölümler, kayıplar, felaketler.. herşey bizim için. ‘Neden ben’ diye sorgulamak ya da ‘bu kadarı da fazla’ diyerek isyan etmek yerine hayır aramak ve bizi yaratan Allah’a sığınmak insanın hem bu dünyada hem âhirette muvaffak olmasına vesile olacaktır. İmtihanların zorluğunu hafifletecek olan, başarının anahtarı, sabırdır. İmtihan hayatın bir gerçeği ise, bu imtihanda takınacağımız tavır sabır ise bu imtihanın sonucunda kavuşacağımız şey nedir diye aklımıza bir soru gelebilir. İşte Yüce Rabbimiz, imtihan şekillerini, sabrın önemini ve sonuçta sabrın kazanımlarını Kur’ân-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirmektedir: “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber) Sabırlı davrananları müjdele.” (Bakara, 2/155) buyurarak, bela ve musibetlerle deneneceğimizi bildirmekte ve sabredenlerin müjdelenmesi gerektiğini buyurmaktadır.

Yüce Allah; korku, açlık, ürünlerden eksiltme ve ölüm ile imtihan etmektedir. Rabbimiz sınavı böyle bildirmektedir. Bu gibi haller mü’minlerin başına gelebilir. İnsanlar dünya hayatına imtihan edilmek, Allah’a kulluk yapmak üzere gönderilmiş olduğundan, imtihan gereği başına birtakım üzücü olaylar gelebilir. İnsanın karşısına çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı ve musibet, birer imtihan vesilesidir. Bela ve musibet; insan’ın başına ansızın gelen hastalık, sakatlık, savaş, ölüm, yangın, deprem, kuraklık, sel felaketi, tufan gibi sıkıntı ve acı veren hadise ve felaketlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Evet Mü’mini üzen ona eziyet veren her şey musibettir.” (Buhari, Merda 1) buyurarak, insana sıkıntı ve acı veren her şeyi musibet olarak değerlendirmiştir. Yüce Allah Şöyle buyurur: “Şüphe yok ki her güçlükle beraber bir de kolaylık vardır.” (İnşirah, 94/6) Başımıza birtakım sıkıntılar, zorluklar gelebilir sabırlı olmalı, her zorluktan sonra bir kolaylığın olabileceğini düşünmeli, aşırı bir şekilde üzülmemeli ve hayatın imtihan olduğu asla unutulmamalıdır.

Burada önemli olan husus şudur; “hangi konumda olursak olalım ne yaparsak, nasıl davranırsak Allah bizden râzı olur ve bizi sever” onu düşünmeliyiz ve ona uygun davranış sergilemeliyiz. Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir.” (Bakara, 2/286) Her koşulda Allah’a yönelen bir Müslüman, Allah’ın sadık ve güzel bir kuludur. Dünyada imtihanı gereği her ne zorluk yaşarsa yaşasın bu onun güç yetireceğinden fazla değildir. Zorluklar, bu salih mü’mini güzelleştirmek, Allah’a daha da yaklaştırmak, onu gafletten korumak ve cennette sonsuz güzelliği ve nimeti hak etmek için verilmiştir. Mü’min olmak, nimetlere erişince Allah’a şükretmektir. Mü’min olmak, sıkıntı ve meşakkatle karşılaşınca isyana sürüklenmeden sabır ve metanetle Allah’a teslim olmaktır. Mü’min olmak, acıyı isyana değil, kazanıma dönüştürebilmektir. Mü’min, can sıkıcı bir durum karşısında soğukkanlılığı ve feraseti elden bırakmamaktır. Mü’min olmak, “müjdelenenler” den olabilmek için çaba sarf etmektir. Çünkü “Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/146) Allah Resulü (s.a.s), bir gün Medine sokaklarında bazı sahabilerle birlikte yürüyordu. Kabristanın yanından geçerken, çocuğunun kabri başında feryat figan eden bir kadına rastladı. Evlat acısına yüreği dayanamayan kadıncağızın bu halini gören Efendimiz ona, “Allah’tan sakın ve sabret!” dedi.

Kederinden bunu söyleyenin Peygamber olduğunu fark edemeyen kadın, “Benim başıma gelen senin başına gelmedi de böyle konuşuyorsun!” dedi. Bir müddet sonra kadına onun, Allah’ın Resulü olduğu söylenince, bu kederli anne söylediği sözden dolayı pişmanlık hissetti. Özür beyanında bulunmak üzere Rahmet Elçisi’nin kapısına geldi ve “(Kusurumu bağışla) Allah’ın elçisi olduğunu bilemedim.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s), ona şu karşılığı verdi: “Sabır, musibet ilk başa geldiği anda ortaya konulan tavırdır.” (Buhari, Cenaiz 31) Dünya hayatına İmtihan için gönderilen insan bela ve musibetlerle denenecek ve sınanacaktır. Bu sıkıntı ve felaketlere sabretmek, biz müslümanlardan istenen sorumluluklardandır. Sorumluluklarını yerine getirme gayretinde olanlar dünya ve ahirette huzura ve mutluluğa kavuşur.