Bir dünya savaşı ihtimalinin seslendirildiği kritik süreçlerden geçiyoruz ancak bu kez diğerlerinden farklı. Sağcı, solcu, liberal, muhafazakâr, dindar, seküler ayrımlarının anlamını kaybettiği bir noktadayız; “vatanseverler ve diğerleri” olarak.

Vatanseverlerin “yerli ve millî” kavramları üzerinden aşağılandığı bu cephe, her şeye rağmen Türkiye’nin içeride ve dışarıda verdiği bağımsızlık mücadelesine sahip çıkmaya çalışırken; sözde ideolojileri farklı, düşünceleri aynı olan diğerleri ise aynı merkezden üretilen argümanları aynı yöntemlerle dağıtmanın mücadelesini veriyor. Azılı bir FETÖ’cü ile sözde radikal bir solcuyu, alçak bir PKK’lı ile sözde radikal bir sağcıyı aynı potada eriten bir ateş yanıyor uzun zamandır bu topraklarda. Görüyoruz ama söndüremiyoruz. Nefret var, aşağılama var, ülkesini onların diliyle onlara şikâyet etmek var ama muhalefet olmak bilinciyle üretilmiş itirazlar hiç yok ortada. Muhalefet tarafından pazarlanan bu ‘topluma yabancılaşma’ hâli, gelecek yükünü sırtında taşıyan gençlerde dahi baş gösteren bir pandemi gibi hızla yayılıyor. Seyrediyoruz.

Bu cephenin Türkiye tasavvuru “müstemleke olmaktan” bir adım ödeye gidemiyor. Mavi Vatan doktrinine “masal” diyen Namık Tan, “slogan” diyen Aydın Selcen, “yayılmacı politika” diyen Ünal Çeviköz’ün şekillendirdiği bir hariciye politikasını sırtlanan muhalefetin, egemenlik mücadelesini küçümseyen mimik ve jestlerinde saklı bir utanç artık vatanseverlik. Ülkesinin cumhurbaşkanı tehdit edildiğinde susan, dışişleri bakanı İsrail’e parmak salladığında tepki gösteren, ülkesinde olan biteni dış dünyaya jurnalleyen, NATO’yu müdahale için sıklıkla ülkelerine davet eden bir geleneğe yalnızca Türk literatüründe “muhalefet” deniliyor. Oysa dillerindeki hamaset ve yaldızları söküp aldığınızda nerede durdukları açık biçimde görünüyor.

Konu Suriye, Doğu Akdeniz, Libya olduğunda; konu petrol, doğal gaz ve enerji olduğunda; konu Türkiye'nin terörle mücadelesi ve hak arayışı olduğunda ortadan kayboluyorlar. Küresel sistem bölgede nasıl bir Türkiye istiyorsa öyle bir politika istiyor; o ülkeler nasıl bir gelecek projeksiyonu hayal ediyorsa o hayalin bir parçası oluyorlar. ABD’nin her türden müdahaleciliğini, Avrupa’nın sinsi menfaatçiliğini, İsrail’in işgalci argümanlarını makul çıkaracak zemini kamuoyunda oluşturmak vazifesini üstlenmenin adına da “muhalefet” diyelim istiyorlar. Diyemiyoruz.

Bu geleneğin toplumsal dönüşüme verdiği zarar, bir atom bombası tahribatı kadar güçlüyken; olası bir savaş durumunda tabanlarının düşmanı heyecanla selamlayacağı bir duygu durumuna gelmesine ramak kalmışken; hâlâ derdiniz vatan, gayeniz bağımsızlık değilse keyfiniz kaçmasın. Siz de CHP’li Üsküdar Belediyesi’nin hafta sonları düzenlediği vals etkinliklerine ücret ödemeden katılabilirsiniz. Çöp kokusu biraz rahatsız edebilir ama Batı müziği eşliğinde dans etmek ecnebi ruhunuza iyi gelir.