Türkiye’nin tarihinde derin yaralar açan ve bir gecede gerçekleşen darbeler vardır; tankla tüfekle. 1960 ve 1980 darbeleri böyledir. Etkisi senelerce süren ancak gerçekleşmesi birkaç ayı bulan darbeler vardır; ekonomik krizler ve ardından gelen siyasal değişimlerle. 28 Şubat böyledir. Bir de uzun süreçlere yayılan darbeler vardır; muhtelif toplumsal mühendislik faaliyetleri ile zihinleri işgal eden, psikolojik harekât unsurları ile tabanı da tavanı da enfekte eden. Şimdilerde yapılmak istenen böyle.

Bu topraklarda 100 yıllık demokrasi hikâyesinin hatırı sayılır bir dönemini karanlıkta bırakan birçok darbe ve darbe girişimi yaşandı. Halkın iradesiyle gelen sivil hükûmetler devrildi, ulusal egemenliğin tek ve doğrudan temsilcisi olan parlamento feshedildi, siyasi partiler kapatıldı, binlerce insan tutuklandı, onlarca insan idam edildi, onlarcası insanlık dışı işkencelere maruz kaldı, milyonlarcası sosyal hayattan izole edildi, halkın teveccühü ile iktidarı elinde tutan cumhurbaşkanının canına kastedildi.

Kolektif hafızamızda derin izler bırakan her bir fotoğraf karesinin ait olduğu zaman dilimi farklıysa da hissi hep aynı oldu. 15 Temmuz’da milyonlarca insanı çıplak ellerle tankların üstüne yürüten cesaretin arkasında, Adnan Menderes’in darağacına yürürkenki yalnızlığı vardı mesela.

Peki, o gece tankları alkışlarla karşılayan, darbe girişimine selam duranların motivasyon kaynağı neydi? Dikkat ederseniz kendini açıklamak zorunda bırakılanlar hiç değişmiyor, sorular hep ‘temel hak ve özgürlüklerini’ talep edenlere soruluyor. Bu ülkenin vatandaşının iradesini elinden alanlara, almak isteyenlere bu cüretin nerden geldiğini sormak bir gelenek değil, hiç olamadı.

Farklı zamanlarda, farklı gerekçelerle gerçekleştirilen darbeler, meşruiyet zeminini hep Kemalizm’de aradı. Her darbe sonrası süreç, yeni bir alan tanımlanmasına sebep oldu. Bu şekilde Kemalizm’e yeni bir zeminde, yeni bir hareket alanı kazandırıldı; siyaset ve siyasetin sosyolojisi yeniden tanımlandı.

Darbelerin meşruiyetini sağlama aracı olarak Kemalizm'in hegemonyasının kullanıldığı bu topraklarda, teminatsız bir hak ve hürriyetler rejiminin hâlâ alıcısı var. Biliyoruz, tanıyoruz. İşte bu yüzden Kemalizm’in arkasına saklanarak sallanan her kılıç, niyetini bize açıklamak zorunda. Biz, neden tedirgin olduğumuzu anlatmak zorunda değiliz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet erkânının katıldığı resmî törenden sonra mezun olan teğmenlerin yaklaşık üçte biri, yaptıkları gayriresmî yemin ile diğerlerinden neden ayrıştıklarını açıklamak zorunda. Biz, neden tedirgin olduğumuzu anlatmak zorunda değiliz.

Siyasal mana içeren her türlü açıklama, slogan ve sembolden uzak durmaları gereken harbiyeliler, ayrışmayı çağrıştıracak faaliyetlere intisap etme sebepleri nedir, açıklamak zorunda. Biz, neden tedirgin olduğumuzu anlatmak zorunda değiliz.

Söz konusu teğmenlerimiz, mezkûr yemin ile tatmin olmayıp 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra kaldırılan yemini neden haykırmak istediklerini açıklamak zorunda. Biz, neden tedirgin olduğumuzu anlatmak zorunda değiliz.

17/25 ve 15 Temmuz Darbe Girişimlerinden yenik çıkan Türkiye ve Erdoğan düşmanları şimdi 90'lı yıllar modeline geri dönmeyi mi hayal ediyor, açıklamak zorunda. Demokrasiye canı pahasına sahip çıkan biz, neden tedirgin olduğumuzu anlatmak zorunda değiliz.