Paris 2024 Olimpiyatları, spor tarihinde pek konuşulmayacak ama siyasi tarihte önemli bir yer tutacak.

ABD, 1980 Moskova Olimpiyatlarını, Sovyetlerin Afganistan’ı işgalini gerekçe göstererek boykot etmişti. Ancak NATO üyesi ülkelerden sadece Batı Almanya, Türkiye ve Norveç bu boykota destek verdi. ABD ile kavgalı olmalarına rağmen İran, Arnavutluk ve Çin de oyunları boykot etti.

Sovyetler Birliği, 1984 Los Angeles Olimpiyatları ile cevap verdi. Sovyetlerin başını çektiği 15 Doğu Bloku ülkesi olimpiyatı boykot etti. Gerekçeleri “ABD’de artan şovenist ve Sovyet karşıtı söylemler yüzünden güvenliğin olmaması” idi. Doğu Bloku ülkeleri dışında İran, Libya ve Arnavutluk da boykota katıldı.

Bu iki olay, yakın tarihte olimpiyatlar ile siyasetin iç içe geçmesinin örnekleri olarak anlatılır. Ancak Paris 2024’ü bunlarla kıyaslamak doğru olmaz. Çünkü boykotlar açıkça ilan edilen eylemlerdir ve uzak durarak/dâhil olmayarak itibarsızlaştırmayı hedefler.

Paris’te ise bunlardan çok farklı bir şey oluyor. Paris’te yaşananların yanında boykot son derece masum bir politik hamle olarak kalır. Paris 2024 ise, siyasi propaganda ve dayatmanın en uç örneğine dönüşmüş hâlde.

Evet, Paris’te Boykot yok ama yasaklama var. Rusya, Ukrayna meselesi yüzünden “savaş suçlusu” ilan edildiği için olimpiyatlara kabul edilmedi. Ancak soykırımcı İsrail orada! Rusya’yı yıllardır süren gerçek bir savaş yüzünden şeytan ilan edenler, dokuz aydır çoluk çocuğu öldüren İsrail’i baş tacı ediyor. Sebebi kurbanların göz rengi mi yoksa faillerin dini mi onu bilemeyiz ama akla ziyan bir çifte standart göze çarpıyor.

Oyunların açılış törenini günlerce konuştuk. Sanatsal bir gösteriden ziyade küreselci/kimlikçi ideolojilerin propaganda filmi gibi hazırlanmıştı. İnsanları birleştirmesi gereken olimpiyat, insanlığa ve normal insana meydan okuyordu. Mesajlar, küreselcilerden yana apaçık bir politik tercihi ortaya koyuyordu.

Şimdi de yayınları izliyoruz. ABD’li, Ukraynalı ve İsrailli atletlere gösterilen ilgi dikkate değer. Müsabakalardan sonra rekor kıranlardan, en başarılı olanlardan çok bu sporcular gösteriliyor. ABD’li ve Ukraynalı sporcu birbirine sarılıyor, İsrailli ve ABD’li el şaklatıyor, İsrailli ve Ukraynalı birbirine göz süzüyor… Spor müsabakası mı izliyoruz ABD propagandası için yapılmış Hollywood filmi mi beli değil!

Kadın atletlerdeki erkeklik hormonu limitlerinin gevşetilmesi ise başka bir tuhaflığa yol açtı. Biyolojik olarak erkek olduğu tartışılan atletler, kadınlarla yarışıyor. Biyolojik cinsiyet bedensel sporlarda en önemli etkenlerden biri. Kadın görünümlü erkekler, -doğal olarak- kadınları yeniyor. Kadın sporcular boks ringinden ağlayarak iniyor veya daha ilk saniyelerde maçtan çekiliyor. Böylesi bir rezalet de olimpiyat tarihinde ilk kez görülüyor.

Dedim ya, Paris 2024 ne Moskova 1980 ne de Los Angeles 1984 ile kıyaslanabilir. Bir benzerlik kuracaksak eğer ancak 1936 Berlin Olimpiyatı ile kurabiliriz.

1936, Hitler Almanya’sının ve Nazi ideolojisinin gövde gösterisi olarak planlanmıştı. Açılış ve kapanış gösterileri, filme ve fotoğraflara yansıtılan görüntüler hep Aryan ırkın üstünlüğünü ve Nazizm’in mükemmelliğini göstermeyi amaçlıyordu. İşte Paris 2024, tam da 1936’da Nazilerin yaptığı gibi bir şeyi yapıyor. Muazzam bir imaj bombardımanı ile kendi ideolojisini pompalıyor.

Berlin 1936’da Nazilerin karizmasını çizen, ABD’li siyahi atlet Jesse Owens’in dört altın madalya birden kazanması olmuştu. Paris 2024 ise kendi karizmasını kendisi çiziyor. Açılış törenindeki gariplikler için kendileri özür dilediler. Büyük olasılıkla diğer saçmalıklar için de bir süre sonra “pardonne-moi” diyecekler.