Bir TV programında “AB üyelik sürecinin Türkiye’ye faydadan çok zararı dokundu, üye olursak daha da zararlı çıkarız.” dedim. Stüdyodaki herkes bana öcü görmüş gibi bakıyor, zannedersiniz Allah’ın ayetini inkâr etmişim!

Dün de aynı fikirdeydim, bugün de. İktisadi etki analizleri ortada, gümrük birliğinin faydasından çok zararı oldu. Ama konu sadece ekonomi de değil… Kırk yıl kapıda bekleterek yaptıkları dayatmalar, sosyal yaşamımızdaki ve kültürümüzdeki etkileri ve en önemlisi siyasi hayatımıza, hukukumuza yönelik müdahaleler… Türkiye-Avrupa ilişkisi netameli bir başlık, biz kendimizi Avrupalı görsek de onlar bizi kendilerinden görmüyor ki!

Öte yandan, Avrupa Birliği kendi geleceğinden emin değil. Birliğin üye ülkeler ile ilişkisi çok sorunlu. Tüm Avrupa’da “aşırı sağ” diye etiketledikleri yükseliş, aslında halkın AB politikalarına verdiği tepkinin bir ürünü. Birlik, üye ülkelere tarım, ekonomi, kültür politikaları ve en önemlisi savaş vaziyeti dayatıyor. Brüksel, âdeta bir vesayet kurumu hâline gelmiş durumda. Halklar ise “Bizi Brüksel’deki memurlar değil, başkentimizdeki siyasetçiler yönetsin.” diye itiraz ediyor.

Tüm bunlara rağmen Avrupa hülyasının Türkiye’de hâlâ alıcısı var. Özellikle de gençler arasında “Avrupa Birliği üyeliği iyidir.” diyenler çoğunlukta. Nedenini sorduğunuzda pek bir yanıt veremiyorlar; sadece “vizesiz seyahat” diyorlar. Bu vize konusu önemli. Avrupa vizeyi siyasi bir silah olarak kullanıyor ve bu silah özellikle 40 yaş altı eğitimli nüfusta etkili oluyor.

Peki neden acaba? Eğitimli oldukları için mi dersiniz? Hiç sanmam çünkü Avrupa’yı eleştiren ve fikren karşı olan kesim onlardan daha yüksek eğitimli. Sanırım bu gençlerin Avrupacı fikirlerinin sebebi aldıkları eğitimin tipi ile ilgili.

Tek bir örnek ile açalım… Türkiye 2004 yılından beri Erasmus programının bir üyesi. Üniversite-lise öğrencileri ve öğretmenler bu programla Avrupa ülkelerine gidip en az bir eğitim dönemi orada kalıyor. 2004-2024 arası kaç genci bu şekilde Avrupa’ya göndermişiz biliyor musunuz? Yaklaşık 900 bin.

Kimse bu seyahatlerin ilim-irfan gezisi olduğunu söylemesin, programın amacı “kültürel çeşitlilik” diye açıkça ifade ediliyor zaten. Yani siz son 20 yılda 1 milyona yakın yüksek tahsilli insanınızı Avrupa tornasından geçirmişsiniz. Her yıl da 60-70 bin genci o tornaya göndermeye devam ediyorsunuz. Bu insanlar Avrupacı olmasın da ne olsun?

Sakın gençlerin başka ülkeleri gezip görmesine, oralarda bir süre kalmasına, eğitim almasına karşı olduğumu düşünmeyin. Bilakis bunun çok faydalı bir deneyim olduğunu, insana çok şey kattığını düşünüyorum. Ama 1 milyon genci Avrupa’ya gönderirken bir miktar gencimizi de misal Kazakistan’a, Suudi Arabistan’a, Katar’a, Rusya’ya, Mısır’a, Endonezya’ya, Çin’e, Kore’ye gönderemez miydik? Bu ülkelerde de akademi var, bu ülkelerde de görülüp öğrenilecek çok güzel sosyal deneyimler var. Gençlerimiz dünyanın Batı’dan ibaret olmadığını görmüş olsalar, olaylara biraz daha eleştirel ve özgürce bakmazlar mıydı?

DİPLOMA MARKETİ

Eskiden trafik kavgalarında sıkça duyardık: Ehliyeti bakkaldan mı aldın kardeşim! Şimdiki bazı üniversite mezunları hatta “hocalar” o kadar donanımsız ki “Diplomayı marketten mı aldın arkadaş!” desek yeridir.

Şakası bir yana, gerçekten diploma satan marketler var. Balkanlarda faaliyet gösterdiği öne sürülen Yeni Pazar Üniversitesi aslında yokmuş. Kendine “Prof.” diyen lise mezunu sözde “rektör” Ali İlseven, binlerce insandan kayıt parası alarak milyon avroluk vurgun yapmış.

Üniversite ise aslında bir web sitesinden ibaret. Asıl soru işareti de burada, sitenin alan adı edu.tr uzantılı. Bu uzantıyı alabilmeniz için YÖK onayı gerekiyor. Bakalım; YÖK böyle bir hataya nasıl düştü?..