Silivri’deki kadınlar plajını kapatan CHP’li başkanın gerekçesi ilginç: Kadınları özgürleştirecekmiş!

Bu “özgürleştirme” söylemi, ilk dalga feminizmin bile mesafeli durduğu bir bakıştı. Üzerinden elli yıl geçti, bugün dünyadaki kadın hareketleri dördüncü dalgayı geride bırakıyor ve bu kafayı “faşizan” buluyor.

Kadınların elindeki bir imkânı alarak, onların konforunu bozarak nasıl özgürleştiriyorsunuz, anlamak güç. İnsanların parasına el koyup sonra da “Para sizi esir etmişti, şimdi özgürleştiniz.” demek gibi bir şey bu!

Siyasetçiler, kadın erkek arasındaki eşitsiz ilişkileri kendi emelleri için kullanmaktan vazgeçmiyorlar. Kadınların toplumsal konumuna hiçbir katkıları olmadığı gibi üstüne bir de kendilerini “özgürlük şampiyonu” ilan ediyorlar.

En önemli sorun ise sanıyorum kadınlar adına karar verilirken onlara sorulmaması. Misal, Silivrili kadınlar acaba bu plaj işine ne diyorlar?

ÜÇ KADIN TEORİSİ

İş yaşamında, siyasette, kültür dünyasında muazzam derecede güçlü kadınlar var. Ceplerinden on erkek çıkarırlar. Erkeklere mahsus dünyanın çirkin rekabetini alt etmiş bu insanların, yönetim süreçlerine daha fazla dâhil olması, genellikle hayırlı sonuçlar doğuruyor.

İngiliz The Ecomonist dergisi Avrupa’daki üç güçlü kadını kapağına taşımış. Biri İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, diğeri Fransa’nın en güçlü siyasetçisi Marine Le Pen, üçüncüsü ise Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen.

Dergiye göre Avrupa’nın geleceği bu üç kadına bağlı. Daha doğrusu Avrupa’da yükselen popülizm dalgasını bu üç kadının nasıl yöneteceğine…

Yalnız gözden kaçırdıkları küçük bir detay var. Meloni ve Le Pen, seçimle iş başına gelen siyasetçiler. Brüksel’in eli sopalı komiseri Leyen ise atanmış bir kişi, bir bürokrat.

 Avrupa eliti, küreselcilere karşı hareketlenen halkları bastırmanın derdine düşmüş hâlde. Uzun süre Meloni, Le Pen gibi sağ siyasetçileri “popülist” olmakla suçlayıp faşist diye etiketlemeye çalıştılar. Şimdi diş geçiremeyince onları Brüksel’deki bir “vesayet memuru” ile eşitlemeye çalışıyorlar. Bu işi de “kadın kimliği” üzerinden yapıyorlar.

Halkoyuna dayanan siyasetçileri kendi kafalarına uygun memurlara mahkûm etmek için denemeyecekleri yol yok… Tıpkı bizdeki vesayet simsarları gibi.

MİLLÎ TAKIMIN FORMASI

Kadın millî voleybolcularımız ABD’yi yendiler, sevindik. Ancak maçı izlerken dikkatimi çeken rahatsız edici bir detayı yazmak zorundayım. ABD millî takımının forması pırıl pırıl, üzerinde sadece ABD bayrağı var. Bizim forma ise reklam tabelası gibi. Ortada kocaman bir telefon şirketi yazısı, omuzlarda ise kadın pedi reklamı. Bir tek Cündüloğlu AVM eksik kalmış!

Hangi spor dalı olursa olsun millî takımların formalarında ay yıldızlı bayraktan başka bir şeyin olmasını doğru bulmuyorum. Dünya liderliğine oynayan takımlarımız var, Türkiye de liderliğe oynayan bir ülke. Millî takımlarımızın şirketlerden gelecek üç kuruş paraya ihtiyacı olmamalı.

Bu düşüncelerimi sosyal medyada paylaşınca “Vay sen nasıl voleybolcularımıza laf edersin!” diye üstüme saldıran bir güruhla karşılaştım. Daha ilginci, konunun kadın pedi ile ilgili olduğunu zanneden kara cahillerin varlığıydı. “Kadın pedi markasından mı rahatsız oldunuz, sizi gericiler!” diye höykürüyorlardı! Okuduklarını anlayamayacak derecede zavallı olmalarına mı yanayım yoksa kadın pedini laiklik sanmalarına mı bilemedim.

PARALI ERKEK

Şarkıcı Hadise Hanım “Maddi gücü olmayan erkek hayatıma giremez, maddi gücü yoksa ‘Neyine güvenip bana yaklaşıyorsun?’ derim.” demiş…

Raporlara göre Türkiye’deki dolar milyonerlerinin sayısı 44 bin 500. Yüz milyon dolardan fazla serveti olan 145 kişi var. Serveti milyar doları aşanların sayısı ise 18.

Yaklaşık 45 bin kişi, üçte ikisi erkek olsa 30 bin adam eder. Eh, büyük bir toplam değilse de Hadise Hanım kısmet bulmakta pek zorlanmayacaktır. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak bu kadar dar bir kitleyi ilgilendiren bu “çöp çatma” işinin neden konu ile ilgisi olmayan milyonlarca insanın gözüne sokulduğunu anlayabilmiş değilim.