Fransız televizyonu, Bolu’daki otel yangınını manşet haber olarak giriyor. Türkiye’den bağlanan bir yorumcu “Binada yangın güvenliğinin yetersiz olduğu söyleniyor. Kaliforniya yangınları iki hafta sürdü, 18 bin bina yandı ve toplam 28 kişi öldü. Türkiye’deki bu lüks otelde ise ölü sayısı 76.” diyor.
Yabancı yayın kuruluşlarına pek güvenmediğimi herkes bilir. Ancak olaylara biraz uzaktan bakmanın gerçeği görmeyi kolaylaştırdığını da kabul etmeliyiz. Bizim felaket karşısında şoka girdiğimiz ve siyasi kavgalara tutuştuğumuz bir anda Fransız kanalı, acı gerçeği yüzümüze vuruyor.
Sorumluların hangi taraftan olduğunun ne önemi var? Sonuçta hepimiz bu ülkenin yurttaşıyız ve bizim ülkemizde böylesi akıl almaz bir facia yaşanıyor. Mahkemeler çalışır, işini düzgün yapmayanlar, yaptırmayanlar, ihmal edenler hepsi cezasını alır. Bizim asıl yapmamız gerekense büyük resme odaklanmak.
Bakın 6 ay önce, 18 Temmuz 2024’te bu köşede neler yazmışım, aynen alıntılıyorum:
“Şu meşhur yedi ölümcül günahtan biri, açgözlülük. Adı üzerinde ölümcül. Yani bu günahı işlersen sonu pek de hayırlı olmuyor. Bizim turizm sektörünün hikâyesi de biraz buna benziyor.
Yıllardır standartları düşük, en temel donanımları sorunlu, hizmet kalitesi yerlerde sürünen oteller için akıl almaz oda fiyatları biçtiler. Yabancıyı pamuklara sarıp yerliyi söğüşleyebildikleri kadar söğüşlediler. Şimdi vatandaş fırsatını bulup Yunanistan’a kaçınca ağlamaya başladılar!
E be kardeşim, ağlamaya ağlıyorsun da dönüp hiç kendi yaptıklarına bir bakıyor musun; nerede hata yaptım, ne günah işledim diye soruyor musun? ‘Ekmek paramız’ yaygarası ile vatandaşı suçlamak kolay, devleti suçlamak kolay, gazeteciyi suçlamak kolay… Asıl sen ne yaptın kendi ekmek paran için, kendi geçim kapın için, kendi sektörün için; bir onu söyle bakalım.
Gazeteci, eksiklerinizi hatalarınızı yazıyor, iyi niyetle yol gösteriyor, ‘Aman sus, konuşma!’ diye neredeyse üzerinde tepineceksiniz. Devlet, bugüne kadar teşviklerin en alasını, desteklerin en büyüğünü turizm sektörüne yapmış, önünüze kırmızı halılar sermiş, ‘Yetmez, kapıları kapa, çıkış harcını 3 bin lira yap, kimseyi dışarı salma ki söğüşlemeye devam edelim!’ diyorsunuz.”
Anlaşıldığı gibi yazı, sezonda Yunanistan’a giden Türk turistlerin tercihi üzerinden kaleme alınmıştı. Yazının başlığı ise -ne kadar acı- “Turizmcinin ölümcül günahı” idi.
Kastım turizmcilerimizin kendi sektörlerini öldürecek hatalar yapmaları idi. Sektörün bu başıbozuk hâlinin bir gün gerçekten insanların ölümüne yol açabileceği inanın aklıma gelmemişti. Şimdi görüyoruz ki daha çok para kazanma hırsı, insan yaşamının bile önüne geçmiş.
Demem o ki Bolu’daki olayı sadece bir yangın faciası olarak görürsek çözüme ulaşamayız. Asıl sorun, bir bütün olarak turizm sektörümüzün niteliksizliğidir. Fahiş fiyatlar ve kötü hizmet olarak zaten önümüzde duran bu niteliksizlik, şimdi de ölüm ve katliam olarak karşımıza çıkıyor.
Her fırsatta büyümesi ile övündüğümüz bu sektörün hızla niteliksel bir dönüşüm geçirmesi lazım. Bunun için de en önce bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Turizmde başarıyı sadece turist sayısı ve kazanılan dolarlar olarak görmekten vazgeçmeli, tesislerin, satış kanallarının ve çalışanların niteliklerine öncelik vermeliyiz. Bu iş de ne tek başına devlet eli ile olur ne de yatırımcılar kendi başlarına bunun altından kalkabilirler, topyekûn bir seferberlik gerekir.
Gelin bu facia bir dönüm noktası olsun, Türk turizmi için acil durum ilan edilsin ve Bakanlıktan belediyelere, meslek birliklerinden finans kurumlarına kadar bütün paydaşlar elini taşın altına koysun.