ABD, 6 Mayıs’taki Refah katliamından sonra ‘fazla ileri gidiyorsunuz’ deyip 3 bin 500 adet ağır bombanın İsrail’e sevkiyatını durdurmuştu. Bu “sert” çıkışı takip eden üç hafta içinde ABD’den İsrail’e tam 1 trilyon dolarlık silah sevkiyatı yapıldı. Evet, o bombalar gitmemişti ama başka türden sayısız cinayet aleti soykırımcılara teslim edilmişti.

ABD’nin “döverken” bile “okşadığı”, koşulsuz desteklediği bir rejimden söz ediyoruz. Sadece ABD de değil, neredeyse tüm Batılı ülkeler ve dünyadaki finans kapitalin yarısını elinde tutan Yahudi lobisi de faşist İsrail’e tam destek veriyor.

Bu, akıl almaz büyüklükte bir parasal güç demek. Para kaybetmek gibi bir dertleri yok; çünkü dünyanın düzenini kendilerine çalışacak şekilde kurmuşlar. Dünyadaki mali ve ticari sistem günün sonunda hep onlara kazandıracak şekilde tasarlanmış. Paranın gücü ile, sözde uluslararası hukukun gücü ile, yetmediği yerde silahın gücü ile hep daha fazlasını kazanıyorlar

Bu devasa mekanizmanın sizin yapacağınız bir boykotla dize gelmesi mümkün mü? Hem evet hem hayır.

Şayet boykotun sistem üzerinde yıkıcı maddi etkileri olacağını düşünüyorsanız aldanıyorsunuz demektir. Üç beş mağazayı, lokantayı kapatmak küresel kapitalizme koymaz. Hatta bazı şirketlerin tamamen iflasa sürüklenmesi de onun için ciddi bir maddi hasara denk düşmez. Hele böylesi bir zarar sonunda faşist İsrail’in dize geleceğini, soykırımdan vazgeçeceğini düşünmek gerçekten saflık olur.

Ancak öte yandan, boykotun moral/manevi etkisi çok yüksektir. Çünkü kitleler üzerinde muazzam bir dönüştürücü güce sahiptir. Boykot eylemleri ile insanların “Ben ezilenler için ne yapıyorum, daha fazla ne yapabilirim?” sorusunu sormasını sağlayabilirsiniz. Sahada aktif olarak savaşan insanlara “Kalbimiz sizinle!” mesajı gönderebilirsiniz. Yöneticilere “doğru politika” yönünde işaret verebilirsiniz.

Özetle, kendisinden çok büyük şeyler beklemediğiniz ve siyaseten/hukuken yapılması gerekenleri onun sırtına yüklemediğiniz sürece, boykot iyidir.

BOYKOT MU POGROM MU?

Yurdun çeşitli yerlerinden gelen hamburgerci, kahveci boykot görüntüleri endişe verici. Diyarbakır’da bir grup erkek bağırıp çağırarak dükkânlara dalıyor, çoluk çocuk korkarak sağa sola kaçışıyor… Adapazarı’nda “boykotçular” kendilerine itiraz eden bir adamı dövüyor… Gaziantep’te topluca kahve dükkanı basılıyor… Görüntüler sivil bir eylemden ziyade Mussolini’nin kara gömleklilerinin baskınlarına benziyor.

Tamam bağırıp çağırdınız, hamburgere kahveye tekme attınız, insanları korkuttunuz, çocukları ağlattınız… Bu şekilde Filistin davası mevzi mi kazanmış oldu? Amerikan kahvecisine giden insanlar “Bir daha gitmeyeyim.” mi dedi?

Yoksa tam aksine insanların size karşı korku ve olumsuz tepkiler geliştirmesine mi yol açtınız? Büyük ihtimal ile ikincisi. Belki de sizin yüzünüzden Filistin’deki mazlumlara açılma ihtimali olan bir kalp, korku ve savunma refleksi ile içine kapandı.

KİMMİŞ BU AŞIRI SAĞ?

Daha önce yazmıştım, Avrupalılar işlerine gelmeyen herkesi faşist diye, aşırı sağ diye damgalıyorlar. Avrupacı politikaları eleştiren kim varsa aşırı sağ oluyor.

Aşırı sağın özellikleri klasik olarak bellidir. Misal, aşırı silahlanmadan yanadırlar, militaristtirler. Toplumun da o şekilde tasarlanmasını isterler.

Peki, Almanya’nın gelmiş geçmiş en militarist hükûmeti hangisi? Şu an iş başında olan Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonu. Hitler’den beri en yüksek silah bütçesi bu hükûmet tarafından onaylandı. Ordu büyütülüyor, iç istihbarat teşkilatının yetkileri genişletiliyor…

Bu kriterler ışığında bakınca Avrupa’daki en ‘aşırı sağcı’ parti Alman Yeşiller partisi oluyor. Haydi bakalım!

HEP BEDEL ÖDEYENLER!

Adalar’daki minibüs eyleminde konuşan Ahmet Ümit, “Bedeller ödeyerek desteklediğim Ekrem İmamoğlu’na sesleniyorum, bu projeden vazgeçin!” demiş.

Minibüs konusu bir yana, gerçekten kafama takıldı, Ahmet Ümit gibi biri, ne tür bir bedel ödemiş olabilir? Kitapları devasa reklam bütçeleri ile banka yayınevlerinden çıkıyor, finans sermayesi, büyük şirketler, belediyeler, kültür kurumları hepsi arkasında. Hiçbir konuda hiçbir gerçek risk almamış. Vasat romanları ile her düğünün tefçisi olmayı başarmış akmaz kokmaz bir tip….

Hayatta pek bir bedel ödemediği zaten kabak gibi ortada duruyor da… Daha komiği, Ekrem İmamoğlu’nu desteklemek için bedel ödediğini söylemesi. Yahu, ABD’den Almanya’ya kadar herkes Ekrem’in arkasına dizilmiş, Ekrem’e destek verenin banka hesapları kabarıyor… Sizin yaptığınız ödeme neyin ödemesi Ahmet Bey?

HASEDİN KOKUSU AĞIRDIR

Ayhan Sicimoğlu yanında çalışan bir emekçinin hakkını yeiş. Memleket burjuvazisinde emekçinin hakkına çökmek ata sporu, şaşırmamak lazım.  Ama olayın başka bir boyutu daha var…

Konuyu kim gündeme getiriyor? Çapaların İzzmet… Ne yalan söyleyeyim, böyle sosyete erbabı, kendi arasında birbirine çakmaya başlayınca burnuma hemen bir haset ve aşağılık kompleksi kokusu gelir. Günahları boyunlarına diyorum ve yanımdaki ay çekirdeği kasesine uzanıyorum.

PORTAKALIN DÜMENİ

Habere bakarken, Ayhan’ın teknesinin dümeni ilgimi çekti. Yahu diyorum, ben nereden hatırlıyorum bu dümeni?..

Sonra dank etti, bizim narenciye soyadlı gazetecimiz de yakın zamanda benzer bir dümenle poz vermemiş miydi? Aynı dümen işte, tıpkısı. “Nasıl da güzel çeviriyorum dümeni!” diye yazmıştı fotoğrafının altına. Eh canım, ekranlarda Batılılar için, CHP için az dümen çevirmiyorsun, bir karşılığı olmalı değil mi?

Ha, bir de parası ile hava atana ne denirdi? Onu burada yazmıyorum, hepinizin malumudur.