Dünyada, başkanlık sistemi olan ülkelerde cumhurbaşkanı adayı belirleme usulü çeşitli yöntemlerle yapılıyor. En kapsayıcı yöntem; tüm seçmenler arasında yapılan kamuoyu araştırmaları ki en kapsamlı ve demokratik olan yöntem budur. Bir diğer usul, sınırlı kapsayıcı yöntem olan parti üyeleri arasında yapılan usul, yarı demokratik bir yöntemdir. Üçüncüsü ise partinin merkez yönetimince belirlenmesi usulü olup son derece riskli ve antidemokratik olarak görülen yöntemdir.
Anlaşılıyor ki CHP bunlardan sınırlı kapsayıcılık sağlayan yöntemde cumhurbaşkanı adayını seçecek. Özgür Özel tarafından açıklanan ön seçim kararının pek çok sakıncası var. Bunlardan birincisi ve en önemlisinin, muhalif seçmene ve diğer muhalefet partilerine karşı siyasi nezaketsizlik olduğunu düşünüyorum. Değil 1.600.000 CHP’li seçmen tarafından, 6.600.000 üye tarafından seçilse bile seçilen, CHP’nin adayı ve CHP’li olacaktır. Seçilen aday, sağ muhafazakâr seçmenin çok uzağında olmasa bile muhalif seçmenin tamamını kendi adayına mecbur bırakacaktır ve bu durum, seçmen iradesine bugünden ipotek koymaktır.
Ayrıca 2027-2028 yılında olacak seçimin kazananını, 2025 yılında seçim varmış gibi belirlemek yanlıştır. Ön seçimde adaylar, 2028 yılı koşullarını şimdiden nasıl bilecekler ve şimdiden o günün gereklerini tahmin ederek projelerini nasıl anlatabilecekler; büyük soru işareti... Bugünden, hangi ittifaklarla yürüyeceğini ve o ittifakların programlarını bilmeden, peşinen kendi fikirlerini “en makbul” fikir görmektir. Bu da yanlış olur. Ön seçim aday adaylarına bu hazırlıkları, sorunların çözümüne yönelik projeleri yapma imkânı vermeden veya olsa bile program ve projelerde seçmenlerin tümünün değil, CHP’li üyelerin beğenisini almaktan ibaret olacaktır... Ve bu durumda bir başka “Muharrem İnce” vakası oluşabilir.
Ailenin kıymetini bilenlerden manifestolar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2025 yılı “Aile Yılı” ilan edilince farklı kesimlerden itirazlar gelmişti. İtiraz edenlerin argümanı, 2024 yılının “Emekliler Yılı” ilan edilmesine rağmen emeklilerin mutlu olmadığı. Emeklilere yapılan zam oranları yıllık enflasyon oranının altında kalınca yılın emeklilere yaramadığını söyleyenler, “Aile Yılı” ilanına da aynı perspektiften bakarak eleştirdiler. Hâlbuki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı emekli zam oranının TÜİK verilerine göre enflasyon oranından fazla yapıldığını belirtti. Geçen hafta hükûmet, ailenin desteklenmesi kapsamında ilk adımı attı. Peyderpey hayata geçirilecek yeni çalışmalar kapsamında 1 Ocak 2025'ten itibaren doğan birinci çocuk için 5 bin lira tek seferlik doğum yardımı kararının açıklamasından sonra bu yardımı, iktidarın kadın aile hakkındaki politikalarını şiddetle eleştirenler, amacın muhafazakâr dünya anlayışında kadınları “çocuk yaptıran”, “eve hapseden” anlayışın tezahürü olarak değerlendirdi.
Elbette bu anlayışı yanlış buluyorum; 5 yıl önce Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Hastanesi Aile Çalışma Grubu’nun yayımladığı 10 maddelik “Aile Manifestosu”nu okumalarını öneriyorum. Bu manifestonun, aile yapısının önemini ve bu yapının korunması hâlinde hem bireye hem de topluma katacağı değere ilişkin çok önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Manifestoda; aile kurumunun, kalabalıkların toplum olması sürecinde çağlar boyu insanoğlunun gelişiminde ve tekamülünde en önemli unsur olduğu, üremenin ilkelliğine rağmen evliliğin psikolojik ve kültürel gelişmişlik olduğu izah ediliyor.
Ailenin; insanoğlunun güvenli yaşama, duygusal paylaşım ve sosyal destek ihtiyacına cevap veren en temel kurum, yapı taşı olması ve insanın sosyal bir varlık olması, yalnız yaşamaya göre programlanmadığı ve bu nedenle anahtar kavram işbirliği ve aile ortamının onun yararına olduğu ifade edilen bu manifestolar “Aile Yılı”nın ilanının gerekliliğini güzel açıklıyor.
Benim kuşağımın çocukları gibi çocukların en büyük şansı; tüm zorluklara rağmen birbirlerine değer veren ve seven, saygı duyan anne babalarımızın olduğu huzurlu, güven veren aile ortamında büyümüş olmak. Bu manifestolardan biri de “eğer gerekli önlemler alınmazsa toplumda suç, şiddet, bağımlılık, ruhsal hastalıklarda artışın kaçınılmaz olacağı, çekirdek olarak dinamik ailenin dinamik toplum olduğu” ve “her şeye rağmen geç kalınmadığı ivedilikle kısa, orta ve uzun vadeli planlarla gidişatın düzeltilebileceği, bunun için sadece devletin değil bireyler ve STK’ların ortak akıl oluşturması gerektiği”ne vurgu yapmışlardı. Bu manifestolarların yayınlandığı çalışma grubu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Aile Yılı ilanından tam beş yıl önceydi. Eğer Üsküdar Üniversitesi bu çalışmayı bugün yapacak olsa haklarında yandaşlıktan tutun da bilimsellikten uzaklığa kadar bin türlü eleştiriye maruz kalacaklardı. Verilmiş sadakaları varmış, beş yıl önce yapmışlar.