Yerli yapım film ve diziler konusunda biraz ön yargılı olduğum söylenir, haksız da sayılmazlar. Prime time kuşakta yayınlanan dizilerin hemen hemen hiçbirini izlemem. İzlediklerimi de genelde oyuncular üzerinden seçerim. Bu sanatçılardan biri de Ahmet Kural’dır. Kural’ın neredeyse bugüne kadar yer aldığı bütün dizileri ve filmleri seyretmişimdir. Komedyen olabilmenin en önemli şartı gerçekten çok zeki olmak ve çok iyi bir karakter oyuncusu olmaktan geçiyor. Gassal dizisi konuşulmaya başlandığı andan itibaren başrol oyuncusunun Ahmet Kural olması izlemem için yeterliydi. Ki afişlerine yönelik eleştirilere de katılmamıştım. “Ölünce beni kim yıkayacak?”tan oluşan bir cümle, dört kelimeye yönelik eleştirilerinin hiçbiri, sabahtan akşama kadar ahlaken toplumun dibine dinamit koyan, şiddeti her gün daha da normalleştiren, çarpık ilişkileri göklere çıkartan dizilerin afişlerine yapılmıyordu. 

Diziyi çok çok beğendim ve çok güldüm. Evet gerçekten gözyaşlarına hâkim olamayacağımız sahneleri de vardı ancak dramdan komediye geçişin bu kadar hızlı olduğu senaryolarda kaliteyi yakalamak çok kolay olmuyor. Dizinin senaristi Sümeyye Karaaslan’ı ayrıca tebrik etmek lazım.

Bir gün ölümü tadacağımız gerçeği, bir kesimi rahatsız ediyor. Özellikle seküler kesim ölü, gasilhane, cenaze namazı gibi dinî ögelerin geçtiği dizinin muhafazakârlığı pekiştiren amaca hizmet edeceğini düşündü. Ancak dizinin ana temasında muhafazakârlığa yöneltecek bir mesaj göremiyorsunuz. Sade bir anlatım ile insana hayatı sorgulatan bir yaklaşım, dozunda verilmiş hüzün, komedi ve dram var. Ölüm gerçeğinin detaylarını ince ince işleyen bir senaryo ve Ahmet Kural’ın büyük oyunculuğu, beyaz yakalıların kurduğu eğlence ve kültür endüstrisine de ders veriyor. Büyük yapım şirketlerininin milyonlar ödediği şöhretler, devasa stüdyolar, kiralanan yalılar, lüks arabalar, acayip büyük mekânlar, şunlar bunlar derken her bir bölümü 3 saat süren ve milyonlarca lira yapım bedeli olan dizileri de sorgulamaya vesile oldu.

Özellikle TRT yapımı bir dizi olmasına yani devlet kanalı tarafından yapımı üstlenilmiş bir dizinin varlığına hazır kıta her türlü itiraz edecek olan bir kesim olduğunu unutmayalım. 

Bunun yanı sıra yine aynı kesimlerden gelen diğer itiraz; Ahmet Kural’ın, Sıla isimli bir şarkıcıya yönelik şiddet nedeniyle almış olduğu mahkûmiyet ve Kural’ın kadına şiddet uygulayan bir kişi olduğu eleştirisi. Bugüne kadar her zaman kadına yönelik şiddeti her platformda kınamış ve acıyı yaşayanların yanında durmuş bir hukukçu olarak Ahmet Kural ve Sıla arasında gerçekleşen tartışmaya doğrudan bir kadına şiddet vakası olarak bakamadım. Ve özellikle aşırı alkolün olduğu ortamlarda kimin beyanının daha geçerli olduğu konusunda her zaman bir şüphem ve şerhim vardır.

Bu olay gündeme geldiğinde Ahmet Kural’ın basın mensupları önünde yapmış olduğu bir açıklama bugün bir menajerlik şirketine yönelik soruşturma başlayınca aklıma geldi. Menajerlik ve eğlence sektöründe olup bitenlerle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan Ayşe Barım isimli menajerin sanat dünyasındaki ilişki ağının gerçeklerini ortaya koyduğu anda Ahmet Kural’ın o dönemki açıklamasındaki bir detay ünlülerin dünyasındaki olup bitenlerin çoğunlukla PR ve reklam amaçlı olduğunu gösteriyor. Ahmet Kural o gün “Ben âşık oldum, bir kadını sevdim ancak bunun bir planın parçası olduğunu kendime bir türlü anlatamadım.” diyordu. Yani aslında o gün Ahmet Kural, şarkıcı Sıla’yı saf bir aşkla sevdiğini ancak şarkıcının duygularının böyle olmadığını, amacının reklam ve PR olduğunu ifade etmişti. Sanat ve eğlence dünyasının bu gerçeklerinden sonra reytingleri parlatılan dizilerin ve bu dizilerde oynayan oyuncuların ne şekilde bir araya geldiğini, dizilerde oynayan oyuncuların nasıl  kadroya alındığını, kadro dışı kalan oyuncuların da nasıl kadro dışı kaldıklarını okudukça Gassal gibi bir dizide bu entrikaların olmaması bile diziyi sevmemize yetiyor galiba.