Ön seçimli cumhurbaşkanı adayını belirleme kararından sonra tüm oklar Mansur Yavaş’a dönmüştü. Mansur Bey, konuyu çok uzatmadan, ön seçimli aday belirleme sürecine karşı çıktığını söyledi. Yavaş’ın yüksek perdeden itirazının tek bir sebebi yok; birçok nedeni var.
Öncelikle Yavaş’ı rahatsız eden birinci durum; Genel Başkan Özgür Özel’in kendisine “teknik direktör” yakıştırması yaptığı ve görevini en iyi forvete gol attırmak şeklinde tarif ettiği konuşmasını rafa kaldırmış olması. Her ne olduysa Özel bu “teknik direktör- forvet” formülünden vazgeçti ve tek forvette karar kıldı. Özgür Bey’in bu tavrı bana, evlatları arasında ayrım yapmadığını söyleyen ancak bir şekilde erkek çocuğunu kız çocuğundan kayıran, etin yağsız tarafını oğlan çocuğa veren anne gibi geldi. Mansur Bey de sanki kendisinin bu şekilde dışlandığını düşünüyor ve içten içe kırılmış gibi görünüyor.
Mansur Bey’in rahatsız olduğu diğer konu ise bu erkenden aday belirlenmesinin; henüz ortada erken seçim ihtimali olmayıp daha 3 yıl gibi süre varken ekonomik meseleler gibi asıl toplumun gündeminde olan meseleleri gölgede bırakacak olması. Aday tartışmalarının her gün CHP içinde bölünmeleri derinleştireceği ve 14 Mayıs’ta olduğu gibi, kazanılacak bir seçimi kaybettireceği yönünde Mansur Bey gibi düşünen Cumhuriyet Halk Partili isimler az değil.
Belirtelim ki ön seçim veya teşkilat temayülü yapıldığında Ekrem İmamoğlu’nun isminin çıkması kuvvetle muhtemel, keza medyadaki hâkimiyeti ile büyük bir propaganda gücü ve maddi imkânları çokça fazla olan İmamoğlu, ön seçimde rakibine açık ara fark atar.
Ön seçime giderken kurultaya soruşturma açıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi ön seçimle gündemi bloke ederken üstüne bu yetmezmiş gibi Özgür Özel’in genel başkan seçildiği ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun her platformda “Hançerlendim!” dediği kurultaya Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldığı öğrenildi. “Ekrem İmamoğlu’nun desteği olmasaydı asla seçilmeyecekti.” denilen bu kurultayın ikinci turunda seçimin Özgür Özel lehine değişmesinin yegane sebebinin İmamoğlu olduğu iddiaları zaten vardı. Şimdi bu soruşturmayla konu çok daha ciddi bir boyuta taşınacak. 2024 tarihinde CHP’li bir üye tarafından Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na verilen dilekçe, delegelerin iradelerine fesat karıştırıldığı iddiasıyla verilen şikâyet dilekçesi, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkisizlikle Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na göndermesinden sonra Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi’nin tanık olarak ifadeye çağrılması; CHP içinde karşılıklı suçlamalara ve bölünmelere neden olacak gibi görünüyor. Bu durumun, muhalefetin ülke sorunlarına çözüm üretemediği algısını pekiştirmesinin ve muhalefetin aleyhine olmasının yanında bu ayki enflasyon hedefine henüz ulaşamayan iktidarın lehine olacağı, aşikâr bir durumdur.
6 Şubatın ardından
6 Şubat depremlerinin ikinci yılındayız. 50.000’den fazla insan hayatını yitirdi, kalan milyonlar ise acılara tutunarak yaşamaya çalışıyor. Aynı aileden onlarca kişinin yok olduğu bir trajediden sonra, hayatta kalanlara sabır dilerken, ‘Ne yapıyorlar?’ diye baktığımda şunu gördüm: Tek ilacın inanç olduğu gerçeği... Depremde iki çocuğu ile hayatta kalan bir babayı; başını sokacak ev bulmaya ve aynı gün iki işte çalışmaya iten, bu inançmış...
Yüzlerce kez reddedildikten sonra bile iş aramaya devam ettiren, aynı inanç.
Depremde gözlerini kaybeden kızının her gün saçlarını taradıktan sonra, onun saçlarına taktığı tokanın rengini kendisine tarif eden annenin sabrıdır, inanç.
Bilmediğimiz geleceğe, bugünden sonraki daha iyi günlere, hayallerimizi avuçlarımızda tutan O’na olan bu inanç ve kartallar gibi kanat takıp yükselmemizi sağlayan; Zümrüdüanka gibi küllerimizden doğmayı öğreten, O’na olan inancımız; depremin ardından, kalan milyonların mücadelesinin sebebi olan inançtır.