Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî (r. anhüm) narh koymanın yani fiyatlara bir sınırlama getirmenin meşrû olmadığı görüşündedir. Çünkü narh; ticaret yapanları kısıtlamaktadır. Devlet hem tüketicilerin, hem de esnaf ve tüccarın maslahatını gözetmek ve dengelemekle yükümlüdür. Fiyatları narh yoluyla ucuzlatarak tüketicilerin yararını gözetmek, pahalılık yaratarak satıcıların maslahatını gözetmekten farksızdır. Bu konudaki temel anlayış yani mal sahibini razı olmadığı bir fiyatla satışa zorlamak, alış verişte karşılıklı rızayı şart koşan ayete zıttır. Fıkıh uzmanlarının büyük bir çoğunluğu da bu görüştedir. İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu, narh koymanın zulüm olacağı görüşündedir. Bu hükümlerin uygulandığı Emevi ve Abbasi döneminde Müslümanlar, ekonomik olarak çok güçlü bir hale gelmiştir. Hilafetin merkezi olan Bağdat, dünyanın en zengin şehri olarak ortaya çıkmıştır. Yaklaşık bin yıl boyunca Müslüman tacirler serbest piyasa modeli ve ahlaklı tutumları ile bütün dünyaya örnek olmuşlardır. İslam’ın çok hızlı bir şekilde dünyaya yayılması “tevhid” yani Allah’ın bir olması inancı ile izah edilmektedir. Gerçekten de İslam, çok tanrılı inanç sitemlerini bir bir ortadan kaldırmıştı. Bundan başka diğer bir önemli husus ise Müslümanların güzel ahlaklı olmaları idi. Sanılanın aksine İslamiyet kılıç yolu ile yayılmamış güzel ahlak sayesinde İspanya’dan Çin’e kadar çok geniş bir coğrafyada hâkim olmuştur.

Müslümanların, İslam’ın emrettiği üzere ticarette dürüstlüğe önem vermesi, asla yalan söylememesi, teknolojiyi en yüksek seviyede kullanması ve temizlik gibi özellikleri; bütün dünya toplumlarını hayran bırakmıştı. Selçuklu, Endülüs ve Osmanlı dönemleri İslam’ın dünya üzerinde hakim olduğu yıllardır.

Bu dönemlerde Avrupa’da İslami eserler Latince başta olarak yerel dillere çevrilmiştir. Ortaçağ karanlığı denilen ve veba gibi salgın hastalıklardan milyonlarca insanın öldüğü yıllarda; Müslüman toplumlarda  modern tekniklerle tıp alanında birçok hastalığa çareler bulunuyordu.

Matematik, fizik, kimya ve astronomi biliminde İslam alimlerinin ortaya koyduğu eserler Batı dünyasında ilgi görmüş; Rönesans ve reform hareketlerinin doğmasına yol açmıştı. Bu yıllarda Arapçadan tercüme edilen kitaplar; sanki yazarların kendi eserleri imiş gibi yayınlanıyordu. Bugün “intihal” adı verilen yani kendine ait olmayan bir eseri kendisinin malı gibi göstermek demek olan hırsızlık, Avrupa da çok yaygındır. Utanmadan yüzyıllarca önce yazılmış eserleri kendi eseri gibi yutturmuşlar fakat günümüzde bu hırsızlık ortaya çıkınca suçüstü yakalanmışlardır.

Avrupa’nın bugün çok iyi tanıdığımız meşhur bir çok bilgini aslında bilim hırsızıdır. Çünkü bu eserleri telif etmeden yüzyıllar önce yazılmış orijinal kitaplar ortadadır. Müslümanlar ile olan düşmanlıklarını eserlerin gerçek sahiplerini inkar etmek sureti ile göstermişlerdir. Bu hususu şimdilik burada kapatıp asıl konumuz olan serbest piyasa ekonomisine geri dönelim. Batılı ülkeler bilim alanında olduğu gibi ekonomi ve ticaret konusunda da Müslümanları taklit ederek ekonomik başarıya imza atmışlardır. Sırası ile İtalya, İspanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler; ticarette kralların ve aristokrasinin sınırlamalarını ortadan kaldırarak büyük bir servet kazanmışlardır. Batı dünyasını sadece sömürgecilik ile zenginleştiğini söylemek son derece yanlış bir izah tarzıdır. Mülkiyet esasını ve serbest piyasa ekonomisini canlı tutarak bugün dahi dünyanın en zengin devletleri olan; Batılı ülkelerdir. Elbette sömürgeci ve köleci yöntemlerle insanlık dışı uygulamalardan da sorumlu olan bu ülkeleri değerlendirirken ticarete, denizciliğe verdikleri önemi de unutmamak gerekir. Sovyetler Birliği, katı devletçi tutumu ve özel sektörü yok saymasından dolayı 1991 yılında parçalanarak yok olmuştur. Bu durum; devletçi yönetimin yani piyasaya tamamen devletin hakim olmasının ekonomik hayata verdiği zararı tespit etmek açısından son derece önemlidir.

Batı dünyası hırsızlık yaparak İslam’ın güzelliklerine sahip çıkarken İslam ülkeleri ticaretten uzaklaşıp memuriyet ve askerliğe dönmeye başlamıştır. Hadiste geçen “rızkın onda dokuzu ticarettedir” düsturu son döneme kadar unutulmuştur. İşte Müslümanların iktisadi hayatta gerilemelerinin en önemli nedeni budur.

Ticarette ise esas olan serbest ve rekabetçi piyasa modelidir. Eğer Müslümanlar bu yöntemi yeniden ihya ederler ise beşyüz yıl önceki ihtişamlı dönemlerine dönebilirler, vesselam...