Donald Trump’ın kabinesi ve A takımı gittikçe şekillenirken Trump liderliğindeki ABD’nin olası dış politikası ve hamleleri de tüm dünyada endişe ile bekleniyor. Trump âdeta bir “Mad Men”, çılgın adam profili ile risk eşiği yüksek bir profil. Dolayısı ile kurumsal kültürün dışında, geleneksel ABD politikalarının ötesinde, radikal adımlar atma eğiliminde olan bir başkan. Yeni Trump’ı, önceki Trump dönemiyle asla mukayese etmemek gerek. O dönemde ABD kurumsal kültürün altında ezilen, zayıf, kadrolarına hükmedemeyen bir Trump vardı; şimdi ise çok daha güçlü şekilde seçilmiş, ABD Senatosu’nun her iki kanadını da kontrol eden, deneyimli ve kendisine mutlak biat edecek kadrolarla gelen bir Trump var karşımızda. Dolayısıyla yeni dönem ABD dış politikası ve tercihleri bu saiklerle şekillenecek, dünyanın endişesi de tam burada başlıyor.

Trump şu ana kadar öyle bir kabine kurmuş durumda ki kabinedeki en makul kişi kendisini görünüyor. Kabinede yer almanın ilk alametifarikası elbette, Trump’a mutlak bağlılık ve sadakat gibi görünüyor. Diğer özellikler ise sistem dışı radikal fikirlere sahip, popüler ama aynı zamanda sistem açısından marjinal unsurlar olması. Hemen her ilgili konuda keskin fikirlere sahipler ve Trumpçılık akımının birer neferi konumundalar. Trump, yeni kadroları ile büyük ölçekte içeride bir hesaplaşmaya ve ABD’deki müesses nizamla mücadele etmeye hazırlanıyor. Ancak dış politikada da radikal adımlar atması çok olası ve dünyayı ciddi anlamda korkutuyor bu ihtimal.

Yeni dönemde ABD’nin sadece kendi çıkarlarına odaklanacağı, çok taraflılıktan ziyade tek taraflı siyaset tarzı benimseyeceği öngörülebilir. Bu durum da uluslararası sistemin, liberal düzenin tabutuna son çivileri çakacak ve bizi, melez yeni bir dünya düzenine doğru götürecektir. ABD, BM ve NATO gibi uluslararası kurumlara hükmedemeyince onlarını içini boşaltacak şekilde hamleler de yapacaktır.

Temelde yeni dönemde ABD’nin asıl stratejik hedefi Çin olacak, bu çok açık. Ancak hangi araçlarla Çin’e karşı mücadele edilecek? Burada ciddi belirsizlikler söz konusu. Çin’in ekonomik gücünü hedef alacak çeşitli yaptırımlar muhtemel ancak ABD sonuç alamadığı yerlerde askerî imkânlarını da kullanabilir. Özellikle Afrika gibi Çin’in ekonomik değerini besleyen bölgelerde ABD, askerî gücünü kullanarak Çin’in başta nadir elementler olmak üzere, ekonomisini besleyen damarlarını kesme çabası mümkün görünüyor.

Yine Trump, ABD’nin geleneksel müttefiklik anlayışını sil baştan değiştirecek adımlar atmayı planlıyor. Burada öncelikle kıta Avrupa’sındaki ülkeler, ciddi anlamda endişeli. Transatlantik ilişkilerde sahici ve kalıcı gerginliklerin oluşması ve Avrupalı devletlerin yeni arayışlara girmesi dahi olası.

Nihayetinde Trump döneminde dünya, yepyeni bir ABD ile karşı karşıya kalacak. Trump, ABD’nin gerileyişini tersine mi çevirecek yoksa çöküş hızlanacak mı? Bunu zaman gösterecek ancak ABD’nin, kendi müttefikleri de dâhil dünyanın geri kalanına tek taraflı siyaset ve ekonomi/askerî modeller dayatma gücü artık kalmadı. Bu durumda Trump’ın hamleleri, büyük ihtimalle ters tepecektir.