Ekim ayının başından bu yana söylenenleri söylenmemiş, atılan adımları atılmamış gibi yapamayız. O sözler söylendi ve o eşikler aşıldı. O kapı açıldı, biz bu tarafa geçtik ve artık buradayız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sorunumuzu küresel güçler olmadan baş başa çözelim.”, “İç cephemizi güçlendirelim.” demişti.

Devlet Bahçeli, gündüz TBMM Genel Kurulu salonunda DEM Parti ileri gelenlerinin elini sıkmış, akşam resepsiyonda, “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım.” demişti.

Uzun ve zorlu yol

Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir gerçek var. Kıymetinden adını koyamadığımız bu yolda, henüz çok yeniyiz. Çatışma çözüm süreçleri dediğimizde, çok uzun ve zorlu bir yoldan söz ediyoruz.    

Bırakalım sona gelmeyi, diyalog kurmanın sıfır noktasını yakalamak bile olağanüstü çaba ve sabır istiyor. Tarafların birbiriyle konuşmaya başlamaları Guatemala’da 10 yıl, Sudan’da 11 yıl sürmüş. Türkiye’ye ölçeklendirirsek; 40 yıldır kullandığımız literatürü bir kenara bırakarak, dil alışkanlıklarımızdan kurtularak, diyalog kurmaya başlayacağız. Hiç kolay değil.

2011 yılında TESEV adına Cengiz Çandar’ın hazırladığı raporun başlığı, ‘Dağdan iniş-PKK nasıl silah bırakır? Kürt sorununun şiddetten arındırılması’ idi. Ön sözün ilk cümlesini okuyalım: “Kürt sorunu ve çözüm yolları üzerinde bugüne kadar gök kubbe altında, yazılmamış ve söylenmemiş hiçbir şey yok.” Ön söz, şu cümle ile bitiyor: “Bu rapor, Kürt sorununun çözümüne ilişkin hiç kimsenin bugüne dek aklına gelmemiş hiçbir öneri sunmuyor.”

Bu cümlelerden kötümserlik çıkarmak istersek; her şey söylenmiş her öneri sunulmuşsa ve sorun çözülememişse umut yok demektir! İyimser olmak istersek; her şey söylenmişse yeni sözler bulmamıza gerek yoksa söylenmiş sözlerden yapacağımız yeni bir kombinasyon ufkumuzu aydınlatabilir.

Salıdan çarşambaya

Salı günü Millî Savunma Bakanı Pençe Kilit harekât bölgesinde, Zap kilidinin kapandığını açıkladı. Bunun, terörle mücadele açısından çok özel bir anlamı var. PKK'nın, oradaki varlığının tükendiğini gösteriyor.

Çarşamba sabahı itibarıyla Lübnan’da ateşkes başladı. İsrail, bunun bölge için ne anlama geleceğini açıkladı. “Artık İran’a yoğunlaşabiliriz.” dedi. Katil İsrail Gazze’yi yerle bir etmiş, Lübnan’da Hizbullah’ı geriletmişti. Suriye ve Irak zaten istikrarsız. Şimdi İran, İsrail için daha açık hedef.

Bölgemizin bu tablosuna baktığımızda “İç cephemizi güçlendirelim.” önerisinin çok daha değerli ve önemli hâle geldiğini görüyoruz.  

Salı günkü grup toplantısında Devlet Bahçeli, önceki sözlerinin arkasında durdu.

Yeni şeyler de söyledi. DEM Parti ile İmralı’nın bir an önce yüz yüze görüşmeleri gerektiğini ifade etti ve saatler içinde DEM Parti, İmralı’da görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvurdu.

Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında “Ülke ve millet hayrına olan her meselede, Sayın Bahçeli ile tam mutabakat hâlindeyiz. Çağrısına ortağız.” dedi.

Baş da bizim, el de bizim

Her yeni söz, her yeni gelişme, girdiğimiz yolu daha da anlamlı ve değerli hâle getiriyor.

Gandi, “Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur!” demiş.

“Baş başa çözelim.” sözünden pekâlâ memleketteki bütün başların baş başa vermesini anlayabiliriz. Tokalaşmaya uzanan ellere bakıp kendi ellerimizin uyuşukluğunu giderebiliriz.