Dünya hayatı bütün insanların bildiği gibi geçici bir hayattır. Geçici olduğunu zaman zaman herkes dile getirmektedir. Meselâ, “üç günlük dünya, ölümlü dünya, fâni dünya, gelip geçici dünya” diyerek dünya hayatının geçiciliğini dile getirmiş oluyorlar. Fakat bu gerçeği  yanlış yorumlayan insanların sayısı çok  olmakla birlikte, hatta bazıları alaylı bir şekilde dile getirmekteler. “Hayat  kısa, dünyaya bir kere geldik, yaşamaya  bak, ye iç,  gül, oyna, hayatını yaşa, hayatın tadını çıkar, zevkini, keyfini düşün, gerisine boş ver, dünyaya bir daha mı geleceğiz? Kafana göre, zevkine göre yaşarsan o kârdır” diyorlar. Tabiî ki, zevklerine, keyiflerine ulaşmak için yapılan yanlışlıklar, haksızlıklar, hırsızlıklar ve ahlâksızlıklar onlar için kâr mıdır, zarar mıdır? Elbette bu yaptıkları yanlışlıkların, günahların, haramların karşılığını göreceklerdir.

Yüce Allah şöyle buyurur: “Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Âhiretten ise, onlar tamamen gâfildir (habersizdir).”(Rûm, 30/7) Dünya hayatının gerçeğini kavramadıklarından ötürü âhiret hayatını düşünmez olmuşlar.  “Şu insanlar, çabucak geçen dünyayı seviyorlar da, önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal  ediyorlar.” (Kıyâmet, 75/20-21)

Dünya hayatının imtihan yeri olduğunu, bu dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi, iyi şeyler, doğru işler yapıldığında mükâfat; yanlış, kötü, doğru olmayan işler yapıldığında âhirette cezasını göreceğini düşünmeyen ve düşüncesini  dünya yaşamına sevk eden kişilere Rabbimizin  beyanı şöyle:

“Sizler dünya hayatını (yaşamını) tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret (hayatı) daha iyi ve daha   kalıcıdır (devamlıdır).” (A’lâ, 87/16-17) Dünya  hayatı kalıcı, devamlı olmadığına göre, bu câhilce, sorumsuzca yaşam niye? Kalıcı olan, devamlı olan âhiret  hayatına hazırlanmayı, ona göre hareket etmeyi bırakıp, geçici olan bu dünyanın zevkine, keyfine kendini kaptıran kişilere acımamak elde değil.

Rabbimiz Allah şöyle beyan etmektedir: “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)

Asıl hayat dünya hayatı olsaydı, insanlar dünyaya imtihan için değil, zevk, sefa sürmek için gelseydi,  dünyada yaptıklarından dolayı âhirette sorgu-sual olmasaydı, yapılan kötü işler yapanların yanına kâr kalsaydı, dünya hayatından başka âhiret hayatı, cennet-cehennem olmamış olsa idi, sorumsuzca, bâtıl bir hayat yaşamış olması yadırganmazdı. Fakat böyle olmadığına göre, dünyaya Allah’a kulluk için,  Allah’n emrettiğini yapıp yasak ettiklerinden sakınmamız gerektiğine göre, “asıl hayat dünya hayatı değil âhiret hayatı” olduğuna göre, dünya yaşamına kapılıp Allah’a kulluğu bırakmak akıl kârı değildir; “keşke bilselerdi” buyuruyor Rabbimiz.

Bu gerçekleri iyi bilmeli, iyi anlamalı ve iyi bir şekilde gereğini yapıp Allah’a iyi bir kul olma gayreti gösterilmelidir. Bundan başka çıkar yol yoktur. Dünyada işleri iyi giden, parası, malı, mülkü olan kişi bunun devam edeceğini sanır. Mutlu bir yaşamı, âni bir şekilde işlerinin bozulup iflâs etmesi ile elindeki imkânlarının birden gitmesi o  kişiyi  ne kadar çok üzeceği mâlum ise, işte âni bir şekilde her an dünyadaki malı, mülkü, parası, arsası, kasası, işi, gücü, arabası, yatı, katı, villası artık neyi varsa onlardan her an ölümle ayrılması söz konusu olduğuna göre, bunlara çok önem verip  kazanırken veya malını daha fazla arttırmak için gayr-i meşrû  işler yaparak ‘çoğalsın da nasıl çoğalırsa çoğalsın’ anlayışı ve paraları yerken helâl-haram düşünmeden içki, kumar, zinâ, gazino, pavyon vs. yerlerde ve haksızlık, ahlâksızlık yaparak zevkli keyifli yaşamı devam edeceğini sanır.