Başlayabileceğimiz en iyi şekilde girdik Avusturya maçına. Hem de turnuva başından beri kolayca harcadığımız duran toplarla fark yaratarak. Bu kez bize güldü şans. Böylece turnuvanın en erken golüyle sevindik. Maçın 30. dakikasına kadar 2008’den alışık olduğumuz kaos futbolumuzu gördük. Hem kendimiz telaşlandık hem de rakibe panik yarattık. Avusturya tam bir sistem takımı olduğu için bu kaos onların sistemindeki dişlilerin, çarkların ayarını bozdu. İlk yarının son 15 dakikasında artık ne oynamak istediğini bilen bir milli takım izledik. Kaan, Merih ve Abdülkerim’le savunmayı üçleyip Hakan’ın yokluğunda da oyun kurulumunda Ferdi ve Mert’i kullandık ki başarılı da olduk bu planda. Özellikle ilk yarıda Merih tüm Avrupa’nın konuştuğu Türk duvarı benzetmesinden enstantanelerle rakip hücumcuları bozguna uğrattı. Savunmadaki savaşması yetmezmiş gibi kendisinin neden Juventus’a transfer olduğunu, oradan rekor transferle Arabistan’a gittiğini herkese göstererek kornerden iki gol buldu.
İki farklı üstünlükten sonra her takım gibi geriye yaslanmamız normaldi ama 2-1’den sonra hiç organize olamayışımız mutlaka üstünde durulması gereken bir sorun. Oyun kalitesinden öte çeyrek finaldeyiz. Milli takımımızın başarılı olduğu turnuvalarda tek bir yıldızımız olmaz. 2002’de Yıldıray, İlhan, Rüştü ve Alpay hepsi ön plandaydı. 2008’de Arda, Tuncay, Nihat ve Semih hepsi başka bir oyun ortaya koydu. Bu turnuvada da yıldızımız inancımız, mücadelemizdi. Bizi yerel kulüp kavgalarından kurtaran bu inanmış evlatlara binlerce kez teşekkürler. Galatasaraylı Kaan, Fenerbahçeli Ferdi yok. Hamit Altıntop yok, Mehmet Büyükekşi yok Türkiye var. Bekle bizi çeyrek final. Bir başkadır benim memleketim.