İslâm dinine inanan her insan, mü’mindir. Mü’minler de kardeştir. Bu gerçeği Allah Teâlâ şöyle bildirmektedir: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.” (49/Hucurât, 10) Allah mü’minleri kardeş ilân etmiştir. “Sizin dostunuz Allah, O’nun elçisi (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir.”( 5/Mâide, 55) Âyet-i kerimede görüldüğü gibi, Rabbimiz Allah, mü’minleri kardeş ilân etmiştir. Allah Teâlâ mü’minlerin birbirleriyle dostluklarını emretmektedir.
Bu bakımdan dünyanın hangi ülkesinde yaşıyor olurlarsa olsunlar; rengi, ırkı ve dili ne olursa olsun bütün mü’minler kardeştir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin karşılıklı iyi ilişkilerine çok önem vermektedir. Din kardeşliğinin hedefi, Allah’ın rızası yanında, insanların mutluluğunu temin etmektir. “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdırlar.
İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah onlara rahmet edecektir.” (9/Tevbe, 71) “Kim Allah’ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.”(5/ Mâide, 56) Kardeş olmak; arkadaş ve sâdık dost olmak, sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak; bunu fiilî olarak göstermek demektir. Sevmek; saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak demektir.
Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir anlamı olmaz. Kur’ân’ın öngördüğü kardeşlik, bütün bunları içeren bir muhtevaya sahiptir. Mevlâna ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı. Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulup, birlikte uyumakta olduklarını gördüler. Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlâna ile paylaşmak istedi: “Efendim şu manzaraya bakın” dedi. “Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği, değil mi?” Mevlâna, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsedi ve kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra ona, unutamayacağı bir ders verdi: “Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını” dedi.
“Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına ‘gerçek dostluk’ denilir.” Bir Hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır: “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Müslim, İman 64) Müslüman, diğer Müslümanlara zararlı olmaya değil; faydalı olmaya çalışmalıdır.
Müslümanlar birbirlerini Allah için sevmeli ve birbirleriyle iyi geçinmelidirler. Bir Müslümanın yanına bir Müslüman kardeşi geldiğinde ona gereken ilgiyi göstermelidir. Mü’min kardeşine; makamından, mevkisinden, zenginliğinden, aynı cemaatten oluşundan veya herhangi bir özelliğinden dolayı ona yakın olup, bu özelliklere sahip olmayan mü’min kardeşlerinden ise uzak durması nefsanî bir davranıştır. Bu da çok yanlıştır. Müslümanlar, böyle cahilce bir tavır içerisinde asla olmamalıdır.