Türkiye bölgede ve kendi çevresinde huzur ve güvenliği sağlamak için çok büyük bir mücadelenin içine girmiş durumda. Bu bir bakıma ‘’İstiklal ve İstikbal Mücadelesidir. ‘’
Birkaç yıl öncesinden geriye doğru gittiğimiz uzun yıllar boyunca Türkiye bu mücadeleyi sınırlarının içinde yapıyordu. Bingöl’de 24 Mayıs 1994 tarihinde birliklerine katılmaya giden 33 Mehmetçik’in şehit edildiği günler, hafızalardaki canlılığını bütün acı ve çaresizliği ile muhafaza etmeye devam ediyor. Bu mücadele çok uzun yıllar sürdü. Çok büyük zorluklar yaşandı.
Bu mücadele için bugüne kadar yapılan çalışmalarda çok büyük bedeller ödendi. Çünkü Türkiye sessiz ve pasif durdukça üzerimizde hesapları olanlar, ellerini içimize kadar uzatmışlar, bütün şehirlerimizde korku ve terörü egemen kılmak için çok büyük eylemlere girişmişlerdi.
Gaziantep, Kayseri, Ankara ve İstanbul’da yaşanan ve çok sayıda masum insanın ölmesi ve yaralanması ile neticelenen o alçak eylemleri, hafızamızdan silmemiz mümkün değildir.
Elbette böyle bir bölgede ve bütün büyük devletlerin üzerinde gizli ve açık emelleri ve hedefleri olan bir coğrafyada yaşamak her zaman risklidir ve hep dikkatli olmayı gerektirir. Fakat her türlü zorluğa ve üzülerek ifade edelim ki, çoğu zaman içten kaynaklanan engellemelere rağmen, Türkiye çok şükür içini büyük oranda temizledi.
Şimdi etrafına örülmek istenen terör ağını ve içine alınmak istendiği ablukayı parçalamaya ve yok etmeye çalışıyor.
Etrafınızı güven altına almazsanız içeride rahat edemezsiniz. Bunun aksini iddia etmek mümkün değildir. ‘Bizim Suriye’de ne işimiz var diyenler’ ya bu büyük gerçeğin farkında değiller veya bir siyasi rant ve husumetin peşindeler. Bunun başka türlü bir izahı yoktur.
Türkiye bu temizliği yapmak ve sınırlarının güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu abluka parçalanmazsa ve yok edilmezse, istiklal ve istikbalin büyük bir tehlikeye maruz bırakılacağı aşikârdır.
Bu mücadelenin çok zor olduğu ve bunun mutlaka bazı sonuçları olacağını da kabul etmek zorundayız. Karşınızda ciddi hazırlıklarla bölgeye gelen ve ciddi oranda silah ve cephane yığan dünyanın maddeten en güçlü devletleri var.
Türkiye, bu mücadeleyi yaparken ve kendi sınırlarının güvenliğini sağlamaya çalışırken, bütün diplomatik yollara ve barışçı kanallara başvurmaya ve bunun için her türlü teşebbüste bulunmaya çok özel bir gayret gösterdi.
Türkiye yıllardır görüşmelerle, diyaloglarla ve diplomasiyi kullanarak bu büyük tehlikeyi bertaraf etmeye çalışıyor. Bu zaman zarfında meseleye direk veya dolaylı olarak müdahil olan bütün ülkelerle her zeminde temaslar kuruldu ve görüşmeler yapıldı.
Soçi ve Astana görüşmeleri ve buralarda sağlanan mutabakatlar, bu gayretin ve iyi niyetli çalışmaların önemli bir göstergesi olarak tezahür etti. Türkiye, bu adımları atarken, birçok çevreden ve özellikle stratejik müttefiklerinden de önemli oranda eleştirilere ve yaptırımlara maruz kaldı.
Suriye, Orta Doğu ve bütün İslam âlemi üzerinde Avrupa, ABD, Rusya, Iran ve diğer bazı ülkelerin ciddi hesapları, planları ve uzun yıllardır yapılan hazırlıkları var.
Petrol bölgesine hâkimiyet, Filistin ve Türkiye’nin abluka altına alınmak istenmesi, İsrail’in güvenliğini artırma çalışmaları, Akdeniz’e açılmak için uygun bir konumda bulunması, Şii koridoru oluşturulması gibi çok farklı hedefler ve maksatlar, birçok ülkenin Suriye meselesinde müdahil olmasının en önemli sebepleri olarak sıralanabilir.
PKK’nın siyasi kolu ve uzantısı olan PYD’yi de bir piyon olarak kullanıp gerektiği zaman Türkiye başta olmak üzere, bölgedeki diğer ülkelere karşı kullanmak için ABD’nin ne kadar iştahlı ve istekli olduğunu yakın zamanda yaşayarak gördük. Bu örgüt üzerindeki ABD emellerinin bittiğini söylemek mümkün değildir. Günü gelince yeniden kullanmak üzere bir köşede tutmaya devam etmektedir.