Bir süredir İran’ın balistik füzelerle İsrail’i vurmasının akabinde İsrail’in misilleme yapması beklenirken nihayetinde bu hafta sonu İsrail, İran’a yönelik bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Açık kaynak bilgilere göre, Suriye ve Irak hava sahasını kullanan İsrail hava kuvvetleri, tanker uçak marifetiyle 100 civarında F16, F15 ve F35’lerle üç dalga hâlinde İran’a saldırı gerçekleştirdi. İlk dalgada İran’ın hava savunma sistemleri hedef alınırken; diğer dalgalarda füze ve İHA/SİHA üretim merkezleri hedeflenmiş görünüyor. İlgili OSNİT/uydu görüntülerinde İran’ın çeşitli tesislerinin hasar aldığı konfirme edilebiliyor; ancak saldırı genel olarak İsrail’in oluşturduğu beklentilerin çok altında kaldı denebilir. Burada elbette belirleyici olan ABD’nin hareket tarzı ve baskısı olurken İran ise şimdilik karşılık verme niyetinde değil.

İran’ın İsrail’i vurmasının hemen ardından Netanyahu, ABD yönetiminin, İran’ın nükleer programına yönelik kapsamlı bir harekât düzenlenebilmesi için çaba sarf etmiş ancak karşı tarafta bu kabul görmemişti. Hatta Biden, kamuoyuna açık şekilde bunu ortaya koymaktan da çekinmedi. Devamında İsrail, İran’ın petrol ihraç altyapısını vurmak istemiş, ABD’nin küresel ekonomi ve enerji arz güvenliğinin tehdit edecek olmasından ötürü buna da onay vermemişti. Geriye, İran’ın askerî tesislerinin hedef alınması kalırken ABD’nin burada da İsrail’i çeşitli yöntemlerle baskıladığı görülüyor. Birincisi, ABD ordusu tarafından İsrail’in olası saldırı planları ve hareketliliğine ilişkin sızdırılan bilgiler, yine ABD’nin doğrudan harekâta katılmaması, İsrail’i kendi imkânlarıyla sınırlandırırken bin 500 km uzaklıktaki İran’a yönelik misilleme yapmasının getirdiği teknik zorluklar bir araya gelince geriye, orta şiddette İran’ın canını acıtan ama fazla zarar veremeyen bir saldırı gerçekleşmiş oldu. Saldırı sonrasında İranlı yetkililer, İsrail’e yönelik sert açıklamalar yapmış olsalar da şu an için bir karşı yanıt vermeyecekleri anlaşılıyor. Dolayısıyla şimdilik, İsrail- İran için devletler arasında doğrudan bir savaş ihtimali azalmış durumda. En azından, ABD seçim sonuçları ve yeni Başkan’ın kim olacağı belli olana kadar. Görünen o ki Netanyahu ve savaş kabinesi, Trump’ın, ABD Başkanı olmasını arzu ediyor ve olası bir Trump döneminde İran’a karşı ABD ile birlikte bir askerî harekât düzenlenebileceğini umut ediyor. Bu arada da hem Gazze’de hem de Lübnan’da, ABD’nin bastırmasıyla kendi lehine sonuçlar üretebileceğini düşünüyor. Ancak Trump, seçim sürecinde siyonistlere ve Netanyahu’ya istediklerini verecek tarzda söylemlerde bulunsa da Başkan olabilirse bu söylemlerini politikaya dönüştürüp dönüştürmeyeceği meçhul. Trump’a, İranlılar tarafından suikast organize edildiğine yönelik istihbarat ve analizler de Trump’ın olası iktidarında nasıl hareket etmesi gerektiği ile ilgili bir manipülasyon olarak görülebilir. Ancak tüm bunlara rağmen ABD’nin, İran’a yönelik bir askerî hamle yapması, tüm Orta Doğu’da büyük bir savaşın başlaması anlamına gelecektir ve bu yakılan ateş herkese, belki de en çok ABD’ye zarar verecektir. Bundan da en fazla, Trump’ın asıl stratejik tehdit olarak gördüğü Çin faydalanabilir. Dolayısıyla birçok farklı denklem ve dinamik var ve Trump iktidarında dahi Netanyahu umduğunu bulamayabilir. Kamala Harris’in kazandığı bir durumda ise ABD, İsrail’i daha fazla sınırlayacak ve bir ateşkese zorlamaya çalışacaktır.