Çanakkale’de düzenlenen Kültür Yolu Festivali, bu yıl sadece sanatsal etkinliklerle değil, aynı zamanda kültürel mirasımızın önemini hatırlatan bir olayla da hafızalara kazındı. Geçen yıl Amerika Birleşik Devletleri’nden büyük bir özveri ve sabırla ülkemize geri kazandırılan 6 bin 500 yıllık Kilya tipi mermer idol, Troya Müzesi’nde görkemli bir törenle ziyarete açıldı.

Bu eserin iadesi, sadece bir arkeolojik objenin sınırlarımız içine geri getirilmesi değil, aynı zamanda kültürel kimliğimizin ve tarihsel bilincimizin yeniden inşa edilmesinin de simgesidir. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu’nun törende altını çizdiği gibi, bu idolün iadesi, yıllardır süregelen kararlı bir mücadelenin sonucudur. Bakanlığın ABD’deki kaçakçılık savcısıyla birlikte yürüttüğü çalışmalar, sadece bu eserin değil, yurt dışına kaçırılan birçok değerli eserin de geri getirilmesi yönünde büyük bir adım olmuştur.

Ancak burada durup düşünmek gerekiyor: Bu eserler neden ve nasıl yurt dışına kaçırılıyor? Onların ait olduğu topraklardan koparılması, aslında bir halkın kültürel belleğine yapılan büyük bir haksızlık değil midir? Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi’nde görevli Arkeolog Funda Kumru Koşar’ın da vurguladığı gibi, bu eserleri kaçırmaya çalışanların kaçışı yok. Türkiye, kültür varlıklarını korumak ve ait oldukları topraklara geri getirmek konusunda kararlıdır.

Bu konunun bir diğer boyutu da toplumda bu farkındalığın artırılmasıdır. Troya’da düzenlenen bu sergi, sadece bir arkeolojik sergi değil, aynı zamanda bir bilinçlendirme projesidir. Yurt dışına kaçırılan eserlerin, tekrar vatan topraklarına döndürülmesi, bizim için büyük bir kazanım ve gurur kaynağıdır. Bu tür etkinlikler, toplumun her kesiminde kültürel miras bilincinin gelişmesine katkı sağlar.

Son olarak, bu hikâyenin bana düşündürdüğü bir başka nokta da kültürel mirasımıza sahip çıkma bilincinin çocuklarımıza, gençlerimize nasıl aşılanabileceğidir. Törende ödüllendirilen Onur Özcan Çimen’in Roma dönemine ait sikkeleri müzeye bağışlaması, aslında bu bilinçlenmenin güzel bir örneğidir. Bu gençler, kültürel varlıklarımızı koruma konusunda geleceğin teminatıdır. Eğitim kurumları ve aileler, bu bilinci aşılamak için önemli bir rol üstlenmelidir.

Bu yazıyı sonlandırırken hepimize bir görev düşüyor: Bu toprakların kültürel zenginliğini koruma, onu gelecek nesillere aktarabilme sorumluluğu. Unutmayalım ki geçmişimize sahip çıkmazsak geleceğimizi inşa edemeyiz. Troya’da sergilenen bu 6 bin 500 yıllık idol, sadece bir arkeolojik bulgu değil, aynı zamanda bu toprağın hafızasıdır. Onu korumak, ona sahip çıkmak hepimizin görevidir. Kültürel mirasımıza sahip çıkmak, geçmişimizi anlamak ve geleceğimizi şekillendirmek için atmamız gereken en önemli adımlardan biridir.