Kur’an, Arapça bir kelime olup toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamlarına gelir.  Allah tarafından gönderilen ilahî  kitapların  sonuncusudur.  Kur’an-ı Kerim Vahiy yoluyla Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilmiştir.

Hz. Muhammed son peygamberdir. Ona verilen Kur’an-ı Kerim ise son ilahî kitaptır. Dolayısıyla kıyamete kadar başka ilahî kitap gelmeyecektir. Kur’an Arapça olarak indirilmiştir. Bu husus Yusuf suresinin 2. ayetinde, “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” buyrulmuştur.

Ancak tüm insanlar Arapça bilmedikleri için Kur’an’ın çeşitli dillere çevirileri, meal ve tefsirleri yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in bir diğer özelliği de evrensel bir kitap olmasıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki tüm ilahî kitapların mesajlarını içerir. Ayrıca bazı ayetlerdeki, “Ey insanlar!..” (Bakara, 2/21) “Ey akıl sahipleri!..” (Bakara, 2/179) ve  “Ey iman eden kullarım!..” (Ankebût, 29/56) şeklinde ki ifadeler Kur’an-ı Kerim’in çağrısının tüm insanlara yönelik olduğunu göstermektedir.

Kur’an-ı Kerim insanlara yol göstermek ve onları aydınlatmak için gönderilmiştir. Bu durum bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren odur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadîd,  57/9)

Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren, herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşan tek ilahî kitaptır. Bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır:  “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)   Ayrıca Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren yazılmış ve ezberlenmiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e verilmiş bir mucizedir. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “ De ki: Ant olsun insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yine de benzerini ortaya koyamazlar.” (İsrâ, 17/88.) Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları, ibadetler, ahlaki öğütler, geçmişte yaşamış peygamberler ve topluluklarla ilgili bilgiler yer alır.

Mekke ortamından bunalan Hz. Muhammed gençlik çağından itibaren zaman zaman şehrin dışına çıkıyor, sessiz ve sakin ortamlarda tefekkür ediyordu. Hz. Muhammed 610 yılının ramazan ayında, bir pazartesi gecesi, yine Hira Mağarası’na çekilmiş düşüncelere dalmıştı. Gün doğmak üzereydi ki, vahi meleği Cebrail Peygamberimize “Oku!” diye seslendi. Peygamberimiz ürperti ve endişe içerisinde “Ben okuma bilmem!” dedi.

İkinci kez “Oku!” dedi. Hz. Muhammed yine okuma bilmem, dedi. Cebrail üçüncü kez aynı istekte bulununca Peygamberimiz  “Ne okuyayım?” diye sordu. O zaman Cebrail, Alak suresinin ilk beş ayetini ona okudu:  “Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla. O, insanı alak (embriyo)’tan yarattı. Oku! Senin Rabb’in sonsuz cömertlik sahibidir. O Rab ki, kalemle yazmayı öğretti. O, insana bilmediklerini öğretti. (Alak, 96/1-5)

Kur’an-ı  Kerim  610  yılının  ramazan ayında, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmış ve indiriliş süreci yaklaşık 23 yıl sürmüştür. 8 Haziran 632 yılında Peygamberimizin vefatından önce Kur’an-ı Kerim’in indirilişi tamamlanmış ve Kur’an yazıya geçirilmiştir. Kur’an-ı Kerim toptan değil ayet ayet, sure sure indirilmiştir. Çünkü bazı ayetler, belli bir olayın ardından gelip o olayla ilgili açıklama getirmekteydi.

 Bu durum Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlamıştır. Vahyin indiriliş süreci Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:  “İnkâr edenler: ‘Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk.” (Furkân, 25/32) Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in parça parça indirilmesi onun yazılmasını ve ezberlenmesini kolaylaştırmıştır. Mekkeli müşrikler Peygamberimize ve müminlere sürekli eziyet ediyorlardı. Aralıklarla gelen ayetler Peygamberimizin ve müminlerin gönlünü ferahlatıp kendilerine güç ve cesaret veriyordu. İnanç, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilere dair konular toplumda yavaş yavaş yerleşiyordu. Kur’an’ın belirli aralıklarla gelmesi, bu kuralların daha rahat yerleşmesini sağlıyordu.

Peygamberimiz,  gelen  ayetleri  hemen ezberlemiş ve vahiy kâtiplerine yazdırmıştır. Vahiy kâtipleri gelen ayetleri kâğıt, ceylan derisi, ince beyaz taş gibi o günün yazı malzemelerinin üzerine yazmışlardır. Yazılan ayetler özenle korunmuştur. Son gelen ayet, “... Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim...” (Mâide,  5/3)

Allah Teâlâ, insanlar dünya hayatına Allah’a kulluk için geldiklerini anlasınlar ve nasıl kulluk yapacaklarını, nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrensinler, ona göre yaşasınlar diye Kur’ân-ı Kerimi göndermiş, insanlara örnek olsunlar diye peygamber de göndermiştir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur: “And olsun ki, Allah’ı(n rızâsını) ve âhiret günü(n saâdetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasülünde, sizin için pek güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21) “Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra (insanların) Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın!” (Nisâ, 4/165)

Kur’ân-ı Kerim insanların, hayatlarını nasıl düzenlemeleri gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla Kur’an, yaratılış gayesine uygun yaşayabilme rehberidir. “Biz sana Kitab’ı, her şey için bir açıklama, bir doğru yol rehberi, bir rahmet ve müslümanlara bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 16/89) Allah (c.c.) Kur’an ile insanlara doğru yolu göstermiştir. Kim o yoldan giderse dünya ve âhirette huzur ve mutluluğa kavuşur. Kim de Kur’an’ın dışındaki yolları takip ederse o yol onları hüsrana götürür.

Yüce Allah Şöyle buyurur: “İndirdiğimiz nura (Kur’an’a) inanın.”(Teğâbün, 64/8) “(Ve) ona tâbi olun.” (En’âm, 6/155) “Gerçekten bu Kur’an, (insanlara) en doğru olan yolu gösterir, sâlih amellerde bulunan mü’minlere de kendileri için muhakkak büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Âhirete inanmayanlara da kendileri için acıklı bir azab hazırlamışızdır.” (İsrâ, 17/9-10) İnsanların dünya yaşamında en doğru yola iletecek ve âhiret hayatında da saâdete, mutluluğa, götürecek olan Kur’an’a inanmak ve ona uymak zorundayız. Kur’an’a uymak, tâbi olmak da, onu okumakla, öğrenmekle olur. “Kur’an bütün âlemlere (insanlara) ancak bir öğüttür.” (Sâd, 38/87)

 Kur’an’dan öğüt almak ve gereğini yapmak için onu öğrenmeli ve öğretmeli, öğrendiğimiz Kur’an’ı anlayabilmek için Arapça öğrenmeli. Arapça öğrenme imkânı yoksa Kur’an’ın meâlini ve tefsirini okumalı. Dolayısıyla dünya ve ahiret saadetine götüren  Kur’an’ı çok okumalı ve onunla amel etmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’e çok önem vermeliyiz. Kur’an’a   önem vermeyip alay edenler, O’nu eleştirenler, iftira edenler ve onu yakanlar dünyada ve  ahirette  belasını bulurlar!